31 Mayıs 2009 Pazar

"Ah Kıbrısım, Kıbrısım!.." demiş Hıncal ULUÇ

"Kıbrıs elden gidiyor..
Sessiz sessiz gidiyor..
Sanki kimsenin haberi yok, kimsenin umurunda değil..
Bakın neler oluyor..
Şimdi diyelim siz Kıbrıs Türk vatandaşısınız.. Elinizde bir belge var. KKTC (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) pasaportu.. Ne işe yarıyor?.. Türkiye'ye gitmeye.. Sadece ona.. Dünyanın başka hiçbir yerinde geçmiyor.. Dost ve kardeş Pakistan dahil.. Kan kardeşlerimiz Türk Cumhuriyetleri dahil..
Din kardeşlerimiz Arap ve İslam ülkeleri dahil..Peki KKTC'li Türk dünyanın başka yerine nasıl gidiyor?..Türkiye Cumhuriyeti'ne baş vuruyor. Biz pasaport veriyoruz. Altı aylık.. Bu pasaportla gideceği ülkenin vizesi için baş vuruyor. Alırsa gidiyor.. Altı ay sonra pasaport tamam.. Bir daha gidecekse, bir TC pasaportu baş vurusu daha..
Bir vize talebi daha..Oysa Güneydeki Kıbrıs Cumhuriyeti, ayni kuzeylilere Kıbrıs Vatandaşı pasaportu veriyor..
Bu ne?..
Avrupa pasaportu.. Bunu aldın mı, Avrupa'da vizesiz, mizesiz dolanıyorsunuz.. Hatta istediğiniz ülkede, çalışma izni almadan iş de buluyorsunuz..
Şimdi siz olsanız, KKTC pasaportu mu alırsınız, Kıbrıs pasaportu mu, doğru söyleyin..
En milliyetçi Kıbrıs Türkleri'nin cebinde bile Kıbrıs pasaportu var bugün. Rauf Denktaş'ın torunları dahil..
Bunu bir kenara yazın..
Kıbrıs'ta Jasmine Court'ta kaldım.. Asil Nadir'in dillere destan oteliydi.. Burada kalmak havaydı zamanında.. Asil çökünce, elden ele dolaşmış. Sonunda Ömer Topal'ın elinde kalmış.. Kumarhane krallarından. Yeraltı dünyasını ünlülerindendi rahmetli..
Ayrılırken Şeref Defteri'ni getirdiler.. Şöyle bir karıştırdım..
Ayten Gökçer çok güzel şeyler yazmış.. "Ama" demiş "Biraz yenilenmeye, elden geçirilmeye ihtiyacı var.."
Sene 1999.. O zaman "Eski" otel, şimdi 2008'de artık dökülüyor.. Ben VIP konuğum ya.. En pahalı suiti ayırmışlar. De luxe..
Yattığım yatağı Anadolu hanlarında bulamazsınız.. Öyle hurda.. Televizyon, aletin icat edildiği yıllardan kalma olmalı.. Müzelik..
Kimsenin aklına gelmiyor, bu Akdeniz'in abartmıyorum en güzel tesislerinden birini yenilemek..Gerek yok ki.. Değmez ki!..
Çünkü Jasmine Court, tüm Kuzey Kıbrıs Otelleri gibi, haftada iki gece için var. Cuma ve cumartesi, kumarbazlar doluşuyor Türkiye'den.. Sabahlara kadar kumar masaları etrafında.. Kahvaltı saatinde yarı sarhoş, yorgunluktan leş odalarına dönüp yatağa uzanıyorlar.. Hurda yatak değil, yerde şilteye uzatsan farkına varmayacaklar, öylesi.. Güneş batana kadar sızıyor, gece gene kalkıp sabaha kadar kumar masalarına..
Öteki beş gece boş.. Resmen boş. Ne gelen var, ne giden.. O zaman niye masraf edip yenilesin ki adam otelini..
Dünyanın en tatlı, en yardımcı, en şirin personeli, ama otel facia..
Şimdi öbür günler niye boş?..
Çünkü yabancı turist yok. Türk kumarbaz var sadece.. Niye?..
KKTC hava alanına doğrudan uçuş yasak.. Dünyanın herhangi bir ülkesinden kalkan uçak Kuzey Kıbrıs'a gidemiyor.
Rusya'dan, İsrail'den mesela (Ki buralardan gelen kumarbazlar Antalya'yı dolduruyordu zamanında) Kuzey Kıbrıs'a direk uçuş olmayınca, Kıbrıs'ı değil, Yunanistan'ı tercih ediyorlar mesela.. Rodos'a gidip hem tatil yapıyor, hem kumar oynuyorlar.. O da Akdeniz adası değil mi, sonunda..
Şimdi Kıbrıs'taki otelci, bu otelde çalışanlar, bu otele hizmet veren Kıbrıs esnafı biliyor ki, KKTC değil, Kıbrıs Oteli olursa, haftada 2 gün yerine 7 gün çalışacak.. Dünyanın dört bir yanında aileleri ile gelen turistler refah seviyesini misli misli artıracak..
Yani sosyal ve ekonomik sebepler, Kıbrıslı olmayı, KTTC'li olmanın fena halde önüne geçiriyor. O zaman siz, dıştan olmasa bile, içten içten "Tek devlet, tek Kıbrıs"ı mı desteklersiniz, yoksa "Ben sürünmeye razıyım. KKTC kalsın" mı dersiniz, elinizi vicdanınıza koyun, öyle söyleyin..
Peki çözüm..
Çözüm!.. Kuzey Kıbrıs'ı dünyaya tanıtma şansı sıfır. Avrupa Birliği'ne üye yapma şansı sıfırın da altında..Yani Güney'le rekabet mümkün değil..
Güneyden gelen bu müthiş baskıyı önlemenin tek yolu, Güney'le hızla anlaşmaktan geçiyor.. Elde hâlâ birtakım kozlar varken, lafı uzatmadan bir federasyon, konfederasyon her ne ise anlaşmayı yapıp, Kuzey ve Güney vatandaşları arasındaki korkunç farkı sıfırlamak gerekiyor. Başka yolu yok..Peki bunu düşünen var mı, ülkemizde mesela?..
Herkes kendi siyasal hesaplarının peşinde.. Talat biraz anlaşma yanlısı olsun, kıyamet kopuyor.. "Kıbrıs'ı satıyorlar" diye..
O zaman AKP iktidarı da Kıbrıs'ı satmamak için direniyor..Olan Kıbrıs Türkü'ne oluyor.. Güney her gün yeni bir mesafe daha alıyor..
Kıbrıs'ı anavatandaki siyasal hesapların dışına çıkartmak zorundayız.
Bu ülke siyasal partileri, bir Kıbrıs planı üzerinden anlaşmalı ve buradaki insanların sırtından siyaset yapmaktan vaz geçmeli..
Anavatanın bu baskısı sona ererse, Kıbrıslı kendi haline kalırsa, Talat, Kıbrıs Türkü'nü en mutlu edecek anlaşma yolunu bulacak ve imzayı atacak çapta bir lider bence..
Vakit geçirmeden bu işi çözmemiz gerek..
Her geçen gün, Güneyin elini kuvvetlendiriyor. Çünkü ekonomik ve sosyal farklar hızla büyüyerek, Kuzeylileri, Güneyli olmaya zorluyor ve ikna da ediyor, bilelim!.. "
Evet Böyle diyor iyi niyetinden şüphe duymadığımız büyüğümüz Hıncal Uluç'umuz.
Ortaya sorduğu soruya, elimi vicdanıma koyarak kişisel yanıt vermek istiyorum,Sabih Samur olarak.
-Tek devlet,tek Kıbrıs mı?dersiniz yerine "KKTC kalsın! ama sizin sürünmekten ne kastettiğinizi anlamak istemeden"derim.
-Buradaki Türk halkı 1963 Kanlı Noel Baskını ve kaybettiği canlarını unuttu mu sizce?
-Kıbrıs Türkü "ver eline parayı çık sırtına ucuzluğunda mı" sizce?Böyle mi düşünüyorsunuz ki
bir an önce Güney ile anlaşma yaparak bol paralar kazanılsın teklifinde bulunuyorsunuz.
Sn. Hıncal Uluç, gerek kişisel gerekse ülke bazında baktığınızda paralar kazanılır ve
kaybedilir.Ama kutsal vatan toprağı bir kez kaybedildi mi ve ulusal antlaşmalarla da kaybedildiği tescillendi mi...Bize ağıt yakmaktan başka bir şey kalmıyor.
Keşkelerle bir yere varılmış olsaydı?
Bir zamanlar şu an konuştuğumuz ve küçümsediğiniz KKTC gibi Rodos'ta bizimdi,Girit'te,Oniki Adalar'da.
Anlatımı uzun sürecek nedenlerden ve belki de sizin gibi o zamanki aydınlarımızın da fikirsel katkılarıyla artık Rodos ve Girit gibi sorunumuz yok! Çünkü onlar artık bizim değil.
Bırak be Hıncal büyüğüm aç da olsak tok da olsak ada bizim adamız,KKTC'miz.
Ha unutmadan bir daha gittiğinde otelin bilmem ne defterine yazıp çizmeyi bırakta Taşkent'teki müzeye de bir uğrayıver.
O zaman geniş geniş oturup rahat rahat yazmazsın.
Saygılarımla
Sabih Samur

29 Mayıs 2009 Cuma

Geçmişten bir anı Samime ve Ahmet Tecer


Sevgili dostum Metin Tecer'in sitesinde gördüğüm ve şahsen tanışma fırsatı bulduğum annesi ve hakkın rahmetine kavuşan sevgili babasının bu güzel fotoğrafını sizlerle paylaşmak istedim.

Saygılarımla

Sabih Samur

15 Mayıs 2009 Cuma

TÜRK OLMAK

Türk Olmak…
Amerika'dan bir vatandaşımızın (THY eski uçak mühendisi, şimdilerde Turkiye'nin ABD Seattle Fahri Konsolosu olan Sn. J.Ufuk Gokcen) 'Türk olmak nasıl bir duygudur?' konulu yazısı:
"Aslında çok şeydir, Türk olmak.
Türk olmak, Osmanlı'nın borcunu ödemektir. Hovarda babanın borçla yaşayan evladı gibi.
Kosova'da ve Bosna'da, Batı Trakya'da ve Makedonya'da bilmem kaç asır geçmişte kalan meselelerin hesabını vermektir.
Türk olmak Kıbrıs'ta, Hocalı'da, Anadolu'da ve Balkanlar'da soykırıma uğrayıp karşılığında yapmadığın soykırımla suçlanmaktır.
Türk olmak faşist olmaktır, vatanına, milletine, tarihine sahip çıktığında…
Türk olmak demokrat ve çağdaş olmaktır, vatanına, milletine, tarihine sövdüğünde…
Türk olmak lisanının Avrupa'da yasaklanmasıdır ve yine Türk olmak kendini ve derdini anlatamamaktır.
Avrupa'da hor görülmek Türk olmaktır, ataların bir çok asır önce Viyana'yı kuşattığı için ve hoş görülmemektir tabii ki sadece kuşatıp; Napolyon gibi bütün Viyana'yı yakmadığın için.
Türk olmak Selanik'te Pontus Anıtı'nın, Viyana'da çiğnenen yeniçeri minberinin ve Malta'da papazın üzerine bastığı Türk bayrağı heykelinin önünden geçmektir.
Türk olmak zordur, çetindir ve eziyetlidir. Üç kıtadan dönüp, bir küçük yarımadada misafir muamelesi görmektir.
Sayısız imparatorluk kurmak Türk olmaktır, aynı zamanda sayısız imparatorluk yıkmak da Türk olmaktır.
Arabaya koşulan ilk atın vatanında, ilk yazılı antlaşmanın imzalandığı yurtta, yazının bulunduğu, paranın icat edildiği her metrekaresinden bereket fışkıran bu yurtta, kalkınmak için yabancı sermaye beklemektir.
Türk olmak; Truva'dan bu yana, Sümer'den bu yana serpilerek gelse de, tarihten eski bu topraklarda, bütün zamandan damıtılarak gelen yüksek değerlerine rağmen, bir haftalık hafıza ile yaşamaktır.Doğu Roma'yı da Batı Roma'yı da yıkıp, yeni Roma olan AB'ye girmeye çalışmaktır Türk olmak.
Türk olmak, Mostar'da köprüdür, Kerkük'te kaledir, İstanbul'da Kızkulesi'dir, Anadolu'da buğdaydır, Çukurova'da pamuktur, Ege'de tütün, Karadeniz'de fındık, Trakya'da ayçiçeğidir.
Türk olmak Çanakkale'de ölmektir. Çanakkale'de ölmeden önce düşmana su vermektir, onun yaralısını sırtında kendi hastanesine taşımaktır.Düşmanın ardından rahmet okumak, kanlısından helallik almaktır.
Sabahları odana rahmet dolsun diye, camı açmaktır.
Kar yağdığında kayak yapmayı değil, evsizleri düşünmektir.
Balkon köşesine kuşlar için, kışın ekmek kırıntısı, yazın su koymaktır.
Yağmura rahmet, kara bereket diye bakmaktır.
Türk olmak, harap bir ülkede, zengin ülkelerin müstemlekesini reddedip, tahtadan kılıç ve ipten üzengi ile, paylaşacak ve sahiplenecek tek varlığı fakirlik olmasına rağmen, yedi düvele meydan okumaktır.
Türk olmak askere davul-zurna ile uğurlanmaktır, belki de dönmeyeceğini bilerek.
Türk olmak, annenin şehit oğlunun ardından 'Bir oğlum daha olsun, onu da vatan için göndereceğim.' demesidir. Babanın gözyaşlarını tutarak, tabutuna son kez dokunurken 'Vatan sağ olsun!' demesidir.
Türk olmak 'Türk çayında radyasyon olmaz!' yalanları ile, 'Gusül abdesti alana AIDS bulaşmaz!' dolanları ile yaşamaktır.
Her hükümetin enkaz devraldığı, ama asla ardında enkaz bırakmadığı ülkede olmaktır.
Türk olmak, ecdadın yaşadığı kıtlıktan dolayı, çayın yanında gelen şekerden fazla olanı garsona geri vermektir. Aynı nedenle Türk olmak, yemeği ziyan etmekten korkmaktır. Göz hakkına, diş kirasına saygıdır.
Türk olmak. Evindeki bir kap aşın yarısını tanrı misafirine vermektir. Kendi yerde, misafiri döşekte yatırmaktır Türk olmak.
Türk olmak, milli maçta ağlamaktır. Ayhan Işık'a, Belgin Doruk'a aşık olmaktır.
Türk olmak, aşkını ölesiye sevmektir. Aşkı için ölmektir, öldürmektir.
Sevdiceğinin elini bir kez tutamadan, toprağa girmektir.
En güzel aşk şiirlerini yüreğinde hissetmektir.
Eşkiyaya türkü yakmaktır, Türk olmak.
Milletine sövmektir, ama başkasına sövdürmemektir, Türk olmak.
Türk olmak Yunus'u bilmektir, Aşık Veysel'i sevmektir. Mevlana'yı, Hacı Bektaş-ı Veli'yi ve Hoca Yesevî'yi -tek bir satırını okumasa da yüreğinde taşımaktır.
Türk olmak, saz çaldığında, ney üflendiğinde, kös dövüldüğünde ve kaval çaldığında, yüreğinin derinlerinde bir sızı sezmektir, bir de Yemen Türküsü'nde...
Hayatın sana verdiklerine 'Nasip', vermediklerine 'Kısmet' demektir.
Her işin 'Hayırlısına' inanmaktır ve ağlamamak için çok gülmekten çekinmektir.
Türk olmak, Asya'da batılı, Avrupa'da doğulu diye tepki görmektir.
Irk sözünü bilmeden yaşamak, yaradılanı Yaradandan ötürü sevmektir.
Magazin programları ile dizilerin arasına sıkışsa da, silkinip üzerindeki ölü toprağını atabilmektir.
Türk olmak, mahalle maçı için aynı saatte, on kişi buluşamazken, milyon kişinin bir araya gelmesidir.Tavla oynarken bile kavga ederken, milyon kişinin kavga etmeden gösteri yapabilmesidir.
Türk olmak, buhran zamanında Arjantin'de de mağazalar yağmalanırken, daha ağır buhranda sıraya girerek, sorumlusuna en ağır cezayı tek bir cam kırmadan sandıkta kesmektir.
Türk olmak en zayıf gününde bile dünyaya meydan okumak, en dertli gününde bile her ufunetin bir şafakta biteceğini bilerek tevekkül göstermektir.
Zor iştir Türk olmak. Türk olmak Anadolu'da her düşen yağmur damlasına hamdetmek, her çıkan başak için şükretmektir.Türk olmak, medeniyetler mezarlığı Anadolu'da dik durabilmektir.
"TÜRK OLMAK “YURTTA SULH, CİHANDA SULH” DİYEBİLMEKTİR...!
Gönderen Naci Püskülcü

SABİH SAMUR İLAVESİ : Türkiyelilik sakızını çiğnemeye çalışanlara ithaf olunur.

2 Mayıs 2009 Cumartesi

OZAN KÖY ÇİÇEK ve HARUP FESTİVALİ

Katılamasakta kalbimiz sizlerle...

Sabih Samur

1 Mayıs 2009 Cuma

TMT Derneği: Davamızdan ve devletimizden asla vazgeçmeyiz


Dernek Başkanı Yılmaz Bora, dün yaptığı yazılı açıklamada, “Ne Orams davaları ve ne de siyasi amaçlı ABAD kararları Kıbrıs Türk halkını haklı olduğu davadan asla vazgeçiremez” dedi. “Sözde Kıbrıs sorununu çözmeye yönelik sürdürülen görüşmelere rağmen, bu görüşmelerde Türk tarafını yıldırmaya ve karşı tarafın dayatmacı koşullarını kabul ettirmeye yönelik uygulamalarının varlığı karşısında görüşmelerden hiçbir olumlu sonuca varılmayacağı açıkta görülmüştür” diyen Bora, gelinen aşamada görüşmelere devam etmenin bir anlamı kalmadığını iddia etti. Bora, yapılması gerekenin Kıbrıs Türk halkının kuzeydeki haklı varlığını sonuna kadar savunma olduğuna işaret ederek, halkın, haksız ve dayatmacı önlemlere itibar etmeyerek birlik ve beraberlik içinde kendisine oynanmak istenen oyunları mutlaka boşa çıkaracağından kimsenin şüphesi olmaması gerektiğini belirtti. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) adadaki varlığının uluslararası hukuka uygunluğunun Atina’daki bir yüksek idare mahkemesinde bile teyit edildiğinin unutulmamasını isteyen Bora, adadaki ortamın sorumlu ve suçlusunun gayri meşru bir yönetimi temsil eden Rum tarafı olduğunu ifade etti.