22 Kasım 2008 Cumartesi

KIBRIS 1974 YÖNETİMİ


Selam SABİH SAMUR,

Kibris 1974 ´una Üye oldugunuz icin Tesekkür ederiz.

Umarizki bizimle beraber Kaliteli ve Seviyeli bir cok Konuya imza atarsiniz ve bizimle gecirdiginiz zamandan pismanlik duymazsiniz. Kıbrıs 1974 yönetimi olarak Sizi Saygiyla Selamliyoruz.

Tesekkür ederiz

Kibris 1974 Yönetimi

17 Kasım 2008 Pazartesi

EGEMENLİK ŞARTTIR !


Egemenlik şarttır
Kıbrıs Türkleri 1960 Antlaşmalarında Kıbrıs’ın bağımsızlığında ve egemenliğinde Rumlarınkine denk haklara sahiptiler. Kıbrıs Cumhuriyeti üniter bir devlet değildi; üniter bir Rum devleti hiç değildi. 1960 Cumhuriyeti Enosise ve taksime kapalı, Enosis isteyen Rum halkı ile buna karşı duran Türk halkını iki eşit taraf olarak devlete ortak yapmıştı. Akritas Planı bu ortaklığı Kıbrıs halkına karşı (yani Rumlara karşı) bir haksızlık olarak değerlendiriyor ve Kıbrıs’ı bir Rum Cumhuriyetine dönüştürerek Enosis’i yasaklayan Garantilerden kurtulmak için askeri harekât öngörüyordu. Hedef, bu ortaklık Cumhuriyetini Enosise sıçrama tahtası olacak bir Rum cumhuriyetine dönüştürmekti. 1963’den bu güne kadar devam eden Kıbrıs meselesinin temelinde bu siyaset ve bu hedef vardır.Bunu ben uydurmadım. Akritas planının kurmaylarından olan Glafkos Klerides Hatıratının üçüncü cildinin 105. sayfasında Rumlar açısından Kıbrıs meselesini net bir şekilde açıklamıştır.Klerides’in bu açıklamasını yeniden hatırlayalım: “Kıbrıs Rum tarafı, Kıbrıs’ın korunmaya alınmış bir Türk azınlığı içeren bir Rum devleti olmasını öngörmekteydi, Türk tarafı ise, bu çabaları başarısızlığa uğratmak ve kendi görüşlerine göre, Zürih Antlaşmasında yaratılan ortaklık haklarının devamını sağlamayı öngörmekteydi. Bu nedenle anlaşmazlık bir prensip anlaşmazlığıydı ve her iki taraf da bu prensip için tartışmayı sürdürmeye ve hatta eğer gerekirse uzlaşma yerine savaşmaya hazırdılar. Bugün bile, bir federal çözüm kabul edilmiş olmasına ve bir federasyonun, federasyonu oluşturan devletlerin, eyaletlerin ve kantonların anayasal ortaklıklardan başka bir şey olmamasına rağmen, aynı prensip anlaşmazlığı hâlâ devam etmektedir”.Akritas planının yapımcılarından biri olan Klerides ile on yıl federasyon konuştum fakat bir anlaşmaya varamadık çünkü “korunmaya alınmış bir azınlık” olmayı kabul etmedim, o da 1963’de gasp ettikleri “Kıbrıs Meşru Hükümeti” unvanından taviz vermemeyi bir prensip meselesi yaptı. Enosis için yaptıkları ile ortakların ayrıldığını ve Türk ortağın dışlandığı devletin egemenliğindeki ve bağımsızlığındaki haklarına sahip olmaya devam ettiğini hiç bir zaman kabul etmedi. Klerides’ten önceki liderler de aynı çizgide kalmışlardı. KKTC bu nedenle ilân edildi. KKTC Kıbrıs Türklerinin 1960’da kurulmuş olan ortaklık devletinde var olan haklarını içeren, kendi kaderini tayin hakkı olan halkımızın hür kararı ilân edilmiş bir devlettir. Ortaklık bozulunca Türk ortağın, 20 yıllık bir sabırdan sonra, kendi hakkını KKTC’nin bünyesinde somut hale getirerek Rum ortağa “sen ne isen ben de oyum” cevabıdır. Rum ortak tek başına devlet olunca, haklarını gasp ettirmemiş olan ve ayakta duran Türk ortağın da kendi devletini kurmasından daha tabii bir şey olamazdı.Rum tarafı Annan Planına hayır derken, “meşru Kıbrıs hükümeti” olgusundan taviz vermemeyi düşünüyordu halbuki Kıbrıs Türklerinin egemenliğini ve ayrı devletini içermeyen Annan Planına evet diyebilirlerdi.Klerides evet oyu kullanılmasını istemiş, çünkü ABD ve AB yetkilileri kendisine “Türklere fazla hak verildi düşüncesiyle, bunları azaltmak için vakit zayi etmeyiniz; Kıbrıs AB üyesi olduktan sonra Türklere verilmiş olan fazlalıkların icabına bakarız kabilinden sözler verildiğini açıklamıştır. Dolayısı ile ” devletten ve egemenlikten “ vazgeçerek yapılacak bir anlaşmada bize ne hak verilirse verilsin, tek halk, tek egemenlik, tek devlet, tek vatandaşlık formülünü kabul ettiğimize göre, kısa bir süre içinde bir Rum cumhuriyetinde ” korunmaya alınmış bir azınlık “ olmaya mahkûmuz. Egemen değilseniz azınlıksınız. Kurucu eyaletler safsatası bizi kurtaramaz. Türkiye’nin üye olmadığı bir AB’ye Rum’a yamalanarak girdiğimiz takdirde akıbetimiz budur. Klerides’in sözlerini iyi değerlendirelim.

Rauf Denktaş Yeniçağ Gazetesi

15 Kasım 2008 Cumartesi

Kıbrıs bizim canımız, feda olsun AB’ye










ALTEMUR KILIÇ
Yeni Alanya Kılıç
------------------------
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 25 yıl önce bugün, 15 Kasım 1983’te çok kan ter gözyaşı döküldükten sonra Türk Ordusu’nun 20 Temmuz 1974’de Rumların Enosis macerasını bitirmesinden sonra ilan edildi! Unutmak, maalesef milli zaafımız! Kıbrıs’ta 1945’ten sonra İngiltere müstemlekelerini tasfiye ederken Kıbrıs'tan da çekiliyordu... Bu sırada Türkiye’nin o zamanki Dışişleri Bakanı Profesör Fuat Köprülü inanılmaz bir gafletle, “Kıbrıs diye bir sorunumuz yok” demişti ama Rumların, Yunanlıların emelleri vardı. Başpiskopos Makarios’un himayesinde Yunan Subayı Grivas’ın yaptıklarını banyo küvetinde öldürülen bebeklerin fotoğraflarını, mücadelenin ilk öncüleri Dana Efendi ve Fazıl Küçük’ü unuttuk! Sonra da Makarios Cumhuriyeti aldatmacasını da unuttuk… Kanları pahasına savaşan TMT mücahitlerini ve onlara komutanlık yapan adsız kahraman subaylarımızı kim hatırlar! Büyük Lider Rauf Denktaş şükürler olsun ki yaşıyor! Ama onun makamında işbirlikçi Mehmet Ali Talat oturuyor ve bırakırsak KKTC’yi bitirmek üzere… Ve maalesef Annan Planı fiyaskosunun mimarı AKP de buna yardım ediyor! Acı olan, Kıbrıs halkının bir kısmı da teslimiyetçi. AKP de, onlar da AB hayali uğruna!
TESLİMİYET KOMPLOSU
Şimdi teslimiyetçilerin KKTC’ye kurmak istedikleri tuzak ortaya çıktı! KKTC’nin kurucusu 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Ümraniye (Ergenekon) davası ile Kıbrıs arasında kurulmak istenen bağlantıya dikkat çekti. BRT televizyonundaki bir programda, “Bana kadar parmağını uzatanlar oldu. Bunlar safsata. Kıbrıs’ta fedakârlık yapılacaksa, halkın kabul etmeyeceği şeyler yapılacaksa, direneni suçlayarak zayıflatmak bir siyasettir”… Oyunun amacı masadan kalkılmayacak ama baskı bize gelecek. Kıbrıs teslimiyete gidiyor. Türk askeri başı eğik, bayrağını toparlayıp, şehitlerin kemiklerini torbaya koyup Anadolu’ya dönecek böyle gidersek... Türk milleti buna layık mı, olacak iş mi bu?
TAHA AKYOL FİLAN!
Taha Akyol’u milliyetçi olarak tanımıştım! MHP yayın organı Hergün Gazetesi’nin Genel Yayın Müdürü ve Başyazarı idi! O zaman yazdığı ateşli yazılar bulunsa da okunsa! 12 Eylül’de bu sıfatla hapis yattı. Sonra ne olduysa oldu, herhalde para ağır bastı. Bu zat 180 derece döndü. Bu adam takkeli bir liboş oluverdi. İnsanlar düşünceleri yönünde yer değiştirler ama para karşılığı böyle döneklik başka bır maharet ve karakter ister! Zamana ve zemine göre renk değiştirene ne denir? Bu hep bilgiçlik taslar. Boyuna Mustafa Kemal’le uğraşır. Tarihin çöğdüklerinde dolaşarak “Hangi Atatürk?” diye sorar. Yani Mustafa Kemal'in mevsime göre değişen yani kendisi gibi bir adam olduğunu kanıtlamaya çalışır! O’nu yıpratmaktır gizli amacı! Son olarak “Atatürk’ü okumak” başlığı altında iki yazı yazmış. Bu yazısında da “Atatürk’ü tabii kendisine göre doğru okumakla bu şekilde araştırmalarıyla, Atatürk'ün değişik dönemlerdeki politikaları ve görüşleri kavranabilir” diyor. Her yazısında yaptığı gibi O’nun Nutuk’unu referans tanımıyor! Bu yazılarda söyledikleri ayrı bir konu! Fakat Akyol lütfetmiş, “Atatürk’ü okurken” hatta Kılıç Ali falan gibi ikinci sınıf adamların anılarını da incelemek gerekir” demiş! Evet, bilhassa Akyol babamın anılarını dikkatle okumalı. O anılarda ibret alınacak çok şey var. Ve de babamın ne tür bir adam ve Atatürk sevdalısı, gönüllüsü olduğunun kanıtları da var. Taha orda sözü geçen gafiller ve hainler” arasında kendisini de bulabilir! Atatürk'ü ve babamı bu gafil ve hainlere karşı savunmak boynumun borcu. Kılıç Ali, Mustafa Kemal’in yanındaki falan gibi ikinci sınıf adamlardan değildi! Akyol filan gibiler, onun onların ayaklarına su dökemezler! Hem Kılıç Ali'ler, Balkan Harbi’nde savaşır, Çanakkale’de yaralanırlarken Kurtuluş Savaşı’nda, iç ve dış filanlarla mücadele ederken, şimdi Atatürk'e ve ona laf atanların babaları, dedeleri, acaba neredeydiler? Özellikle Taha Akyol’un? Daha önce sormuştum, gene soruyorum: Boğazlıyan Kaymakamı şehit Kemal Bey’in Nemrut Mustafa Paşa Harp Divanı’nda idam edilmesine, tanıklık ederek sebep olan Yozgat Müftüsü Taha Akyol’un dedesi mi? Tabii, akrabalık suç değil, ama malum, soydur çeker…

12 Kasım 2008 Çarşamba

34. Yıl ve KKTC


34. Yıl ve KKTC


20.07.2008


TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) ile başlayan kutsal mücadele, bundan 34 yıl evvel, 20 Temmuz 1974’te mutlu sona ulaşmıştı.
Şehit kanları ile sulanmış vatan toprağı Kıbrıs, yıllar geçtikçe yabancılaşan, anavatandan uzaklaşan, bir garip vatan toprağı durumuna düştü, daha doğrusu düşürüldü. T.C.’yi yöneten hükümetlerce.
Okur-Yazarlık oranı % 100 olan KKTC’de, adanın fiziksel şartları da göz önüne alınarak, TC tarafından oluşturulması gereken; hafif sanayi ve/veya Elektrik-Elektronik montaj sanayi iken, maalesef
Tekstil ve Turizm ön plana çıkmış, Tekstil sektörüne İngiltere’nin % 14 vergi koyması ile sektör bitme noktasına gelmiştir. Turizm ise esnafa, dolayısıyla KKTC’ye direkt bir faydası olmamıştır.
Diğer taraftan THY’nin sabah namazını müteakip seferleriyle, turistlere adeta işkence çektirilmiştir. Sabah uçağını yakalayabilmek için, 05.00 gibi otelden ayrılmak gerekmiştir.
Belli bir süre yapay çiçek, elektronik eşya ve porselen yemek takımı satışı, esnafın yüzünü güldürmüşken, Türkiye’den gelen baskılarla “bavul turizmi” de engellenmiştir.
Tüm bunlar yaşanırken, bizler hamaset dolu nutuklarla “Yavru Vatan” edebiyatı yapıp durduk, kendi kendimize.
Hâlâ geç kalmış değiliz. Et ile tırnak gibi olduğumuz KKTC’ye acilen yeni teknoloji televizyon, bilgisayar gibi montaj sanayini yerleştirmeliyiz.
Düşünün Zorlu Şirketler Grubu, Güney Afrika’ya kadar gidip, yatırım yapmaktadır. Başbakanımız Vestel Yönetimi ile konuşsa, gerekli yatırım teşvikleri de verilerek, üretim KKTC’ye kaydırılsa, oradan deniz yoluyla Ortadoğu ve Türki Cumhuriyetlere pazarlansa… İnanın çok uzak hayaller değil yeter ki isteyelim.
Adaya yıllık ortalama +/- 400 Milyon $ akıtarak, KKTC’yi kalkındıramayız. Balık tutup vermek yerine olta vermemiz gerekiyor.
Nice 34. yıllara sevgiyle, umutla.

Saygılarımla

Sabih Samur

5 Kasım 2008 Çarşamba

Kıbrıs zirvesi mi, ekonomik kriz mi?



ANKARA'DA SICAK SAATLER... Başbakan Ferdi Sabit Soyer, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Turgay Avcı ile Maliye Bakanı Ahmet Uzun'dan oluşan KKTC heyeti, bugün TC Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'le ayrı ayrı görüşecek. Soyer başkanlığındaki KKTC heyetinin, özellikle dünyada patlak veren ekonomik kriz yüzünden ülke ekonomisinde yaşanan olumsuzlukların giderilmesi ve devlet hazinesinin rahatlatılması için ek kaynak talebinde bulunacağı öğrenildi. TC hükümetinin ise bu talebe pek sıcak bakmadığı ve KKTC hükümetinden daha çok tasarruf yapmasını isteyeceği haber veriliyor

Başbakan Ferdi Sabit Soyer başkanlığındaki KKTC hükümeti ile TC hükümeti arasında bugün Ankara'da yapılacak Kıbrıs zirvesinde sıcak saatlerin yaşanması bekleniyor. Kıbrıs zirvesine daha çok ekonomik sıkıntıların damgasını vuracağı tahmin ediliyor.
İyi haber alan siyasi gözlemcilere göre, KKTC hükümetinin ek kaynak talebini masaya getireceğine, TC hükümetinin ise daha çok tasarruf tedbirlerinde ısrarlı olacağına inanılıyor.
Başbakan Ferdi Sabit Soyer, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Turgay Avcı ile Maliye Bakanı Ahmet Uzun'dan oluşan KKTC heyeti, bugün TC Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'le ayrı ayrı görüşecek.
Soyer başkanlığındaki KKTC heyetinin, özellikle dünyada patlak veren ekonomik kriz yüzünden ülke ekonomisinde yaşanan olumsuzlukların giderilmesi ve devlet hazinesinin rahatlatılması için ek kaynak talebinde bulunacağı öğrenildi.
TC hükümetinin ise bu talebe pek sıcak bakmadığı ve KKTC hükümetinden daha çok tasarruf yapmasını isteyeceği haber veriliyor.

Soyer Ankara'da

Başbakan Ferdi Sabit Soyer, İstanbul'da önceki akşam Türkiye Sanayi ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ile çalışma toplantısına katıldı; ardından Ankara'ya geçti.
Soyer, önceki gün gittiği İstanbul'daki temaslarını tamamlamasının ardından dün Ankara'ya geçti.
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Turgay Avcı ile Maliye Bakanı Ahmet Uzun da, dün Ankara'ya giderek, Başbakan Soyer'e resmi temaslarında eşlik edecek.
Başbakan Soyer başkanlığındaki heyet, bugün Kıbrıs sorunundaki son gelişmeler ve ekonomik konularla ilgili resmi görüşmeler yapacak.

İstanbul'da işbirliği ve yatırımlar ele alındı

Başbakanlık Özel Kalem Müdürü Yonca Şenyiğit'ten alınan bilgiye göre Başbakan Ferdi Sabit Soyer, önceki gün İstanbul'da Türkiye Sanayi ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ile çalışma toplantısına katıldı.
Kıbrıs Türk Sanayi Odası Başkanı Salih Tunar, Kıbrıs Türk Ticaret Odası Başkanı Hasan İnce ve İşadamları Derneği Başkanı Metin Yalçın'ın da katıldığı toplantıda, TÜSİAD üyeleriyle işbirliği ve Kıbrıs'taki yatırım alanlarının nasıl değerlendirilebileceği konuları ele alındı.
Toplantının ardından oda başkanlarının KKTC'ye döndüğünü, Başbakan'ın ise Ankara'ya geçeceğini kaydeden Şenyiğit, Başbakan Soyer'in heyetiyle birlikte bugün Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve Kıbrıs İşlerinden Sorumlu TC Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'le görüşeceğini belirtti.
Başbakan Soyer'e Ankara'daki temaslarında, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Turgay Avcı, Maliye Bakanı Ahmet Uzun, Başbakanlık Müsteşarı Doğan Şahali, Maliye Bakanlığı Müsteşarı Zeren Mungan ile Başbakanlık Özel Kalem Müdürü Yonca Şenyiğit eşlik edecek.
Başbakan Soyer başkanlığındaki heyetin, yarın KKTC'ye dönmesi bekleniyor.

HOŞ GELDİN BANU AVAR


23 Mayıs 2008


CumaBeklenen oldu. Güzel ve iyi olan her şeyin bittiği gibi, TRT’de yayınlanan “Sınırlar Arasında” adlı program yayından kaldırıldı. Sözünü esirgemeyen, yapılmayanı yapan, Cesur Yürek Banu Avar bu defa yapılmaması gerekeni yapmaya soyundu. Amerika’dan daha Amerikancı olması gerektiği düşünülen bir toplumda yani Türkiye’de, Amerika’yı eleştirmeye kalktı.Son programında işlemeyi planladığı konu Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) idi. Bunu TRT’de gerçekleştirmek hatta sadece düşünmek bile mesleki intihar demekti. Ve TRT ile yollar ayrıldı.“Özgür ve Bağımsız Beyinler Kervanı’na hoş geldin” diyoruz, Banu Avar’a. Kendisinden ricamız, arzumuz, isteğimiz, teknik olarak ve kanunen mümkünse, şu ana kadar yaptığı tüm çalışmaları kendi internet sitesinde ve/veya CD satışları ile sevenlerine ulaşması ve Türkiye’ye olan hizmetine devam etmesi.Banu Avar durmaması, sürekli akması gereken bir ırmaktır. Yeni nesilin Banu Avar gibi bir yol göstericiye, gerçek bir Türkiye Sevdalısı’na ihtiyacı vardır.Hoş geldin Banu Avar.


NOT: Bu yazı METRİS CEZAEVİ'nde kaleme alınmıştır.