29 Nisan 2008 Salı

Osmanlı'nın işgalci olarak tanımlanması kabul edilemez

Kıbrıs Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Mimarlar Odası Başkanı Ekrem Bodamyalızade, Ağa Han Mimarlık Ödülleri'nin jüri açıklamasında Osmanlı'nın "Kıbrıs'ta 400 yıllık istilacı" olarak ifade edilmesinin kabul edilemez olduğunu kaydederek, açıklamanın ödülü, hedefinden saptırdığını söyledi.
Bodamyalızade, KIBRIS'a yaptığı açıklamada, Ağa Han Mimarlık Ödülleri'nin geçen yıl 2007 Ekim ayı içerisinde Malezya'da dağıtıldığını ve ödülleri almak için de Kıbrıs'tan Lefkoşa'nın Türk ve Rum belediyelerinden yetkililerin bu ülkeye gittiğini söyledi.
Bodamyalızade, ülkemizin de bu ödülü almasına sevindiklerini, ancak Yapı Dergisi'nin "311 sayılı 2007" tarihli sayısında derginin sahibi ve başyazarı Doğan Hasol'un yazısında ödülleri veren jüri raporunda Osmanlı'nın işgalci konumuna düşürüldüğünü ve bunun kendilerini çok rahatsız edici bir boyutun ortaya çıkarmak için oda olarak konuyu araştırdıklarını belirtti.
Ödüllerin ilk verilişi sırasında Malezya'da bulunan Doğan Hasol ile bir araya geldiklerini ve Hasol'dan da bunu teyit ettiklerini anlatan Bodamyalızade, edindikleri bilgide ödülleri veren jürinin barış adına bir karar vererek, Kıbrıs'taki projenin öne çıkılmasını öngördüğü bir söylev içerisine girdiğini fakat bu söylev içerisinde jürinin kendi kendisi ile çelişkili bir durum yaratarak, "Kıbrıs'ta 400 yıllık Osmanlı işgali altında" şeklinde bir deyim kullandığını belirtti.
Bu deyimi ilk olarak Yapı dergisinde okuduklarını ve gerçekliği olup olmadığını araştırma yoluna gittiklerini anlatan Bodamyalızade, bu deyimin hazırlanan jüri raporunda da görsel bir malzeme olarak kullanıldığını ve rahatsız edici bir boyutta dile getirildiğinin kendilerine söylendiğini kaydetti.
Bodamyalızade şöyle devam etti:
"Verilen ödülün pozitif yanlarının daha ağırlıklı olması nedeniyle bugüne kadar çok ses çıkarmamayı hedeflediklerini ancak yaklaşık 8 ay aradan sonra Kıbrıs'ta da tekrar bir ödül töreni yapılmasını Doğan Hasol'un ifade ettiği gibi politik bir neden olarak yapıldığı konusunda gerçeğe kavuştu.
Söz konusu film, Kıbrıs'ta da kullanıldı ve film içerisindeki konuşma metninde geçen işgal kelimesi çıkarılmıştır. Dünya'da bu filmin tanıtım olarak kullanıldığı düşünüldüğü zaman Osmanlı işgali altında 400 yıl yaşayan Kıbrıs olarak ifade edildiği zaman bu ödülle ters düşüldüğünü ve çelişki yarattığını oda olarak kamuoyu ile paylaşmak istedik.
Ödülün pozitif yanlarının toplum içinde çok olmasına rağmen jüri raporunda bu konu Dünya'yı dolaştığı zaman negatif bir etki yapacağını ve ödülle çelişkili olacağını düşünüyoruz.
Çünkü, biliyoruz ki bu ödül sadece Müslüman toplumlarda veriliyor ve Osmanlı işgalini soruşturacak şekilde jüri raporuna bunun girmesi Osmanlı'yı işgalci olarak ifade etmesini olumsuz düşünüyoruz."
Bu yüzden ödüle rağmen kendilerini buruk hissettiklerini kaydeden Bodamyalızade, konunun takipçisi olacaklarını da söyledi.
SABİH SAMUR YORUMU : Aralara serpiştirilen önemsiz gibi gözüken bir cümle onlarca yıl sonra kabul edilmiş onaylanmış olarak pişirilip tekrar önümüze koyulabiliyor.Ermeni Soykırımı yalanında olduğu gibi.
Sn. Bodanyalızade'ye hassasiyetinden dolayı teşekkürlerimi arz ederim.
KAYNAK : KIBRIS Gazetesi

27 Nisan 2008 Pazar

SELAMET Mİ, FELÂKET Mİ?

Uzun yıllar "barış" beklentisine sokulmuş ve beyinleri "devlete sahip olmanın sorumluluğuna ve mutluluğuna" kapalı, içinde bulundukları güvenlik ortamının Türk müdahalesine ve burada Türk askerinin varlığına dayandığını düşünemez hale getirilmiş insanlar "Haziran sonuna görüşmeler başlıyor" haberi karşısında sevinmesinler de ne yapsınlar? Geçmişi ve Rum′un değişmeyen milli hedefini bilenler için "görüşmeler başlıyor" haberi akla hemen "hangi şartlarda, hangi maksat için" sorularını getirmektedir. Garantiler devam edecek mi, Kıbrıs′ta asker kalacak mı? Kıbrıs üzerinde Türk-Yunan dengesi korunacak mı? gibi sorular da ister istemez geçmişi ve Rum′u bilenlerin aklını meşgul etmekte, uykularımızı kaçırmaktadır. Aşikârdır ki bu sorulara hükümetimiz ve görüşmecimiz net bir cevap vermiş değillerdir. Türkiye′den ziyaretimize gelen sivil ve askeri erkân son zamanlarda kafalarda tereddüt bırakmayacak şekilde göğsümüzü kabartan beyanatlarda bulunmuşlarsa da Türk Hükümetinden ve Parlamentosundan bu temel konularda milleti ve dünyayı aydınlatacak açıklamalar yapılmış değildir. "Kazan, kazan" demeçleri, "bir adım önde olma" taktiği de Rumların şaşmayan bir çizgide, "Kıbrıs meşru hükümeti" görüntüsü içinde, "görüşmeler yolu ile" nereye gitmek istediğini bilenler için ürkütücü bir tablo yaratmaktadır. 45 yıldır Rum tarafını desteklemiş olan İngiltere ve ABD′den gelen sesler, yapılan açıklamalar da Türkiye′ye "Rum idaresini Kıbrıs meşru hükümeti olarak tanı, limanlarını aç, Hristofyas gibi barışçı bir lider geldi, fırsatı değerlendir" anlamına gelmekte ve Rum′un siyasetini bilenleri bir o kadar daha endişelendirmektedir.Soruyoruz ve sormağa devam edeceğiz: İki TOPLUMLU FEDERASYON′UN oluşumundaki "kurucu devletler" egemen devletler mi, yoksa Annan Planında öngörülen vilâyetler mi? Rum′a göre bunların, çoğunluğa dayanan üniter bir devlette "idari bir tasarruf" olarak algılandığı, AB normları gereğince "genel dolaşım, mülk edinme ve yerleşim serbestisi" altında Rumların eski yerlerine gelme hakkının tanınacağı bir sistem olduğu aşikârdır. Kabul ediyor muyuz? Bunu kabul etmenin sonucu KKTC′nin ortadan kalkması, egemenliğimizden bahsedilmemesi, ve varılacak anlaşmanın "işler" olabilmesi için de 1960′daki toplumsal haklardan soyutlanması gerekmektedir. Hristofyas bunu zaten açıklamıştır. Halka umut pompalayanlar gidişatın bu olduğunun farkında mıdırlar ve bu ümit pompalayışı ile halkın direniş gücünü zayıflatabileceklerinin de farkında mıdırlar?Karşılıklı ziyaretler, lokma yemeler, kahve içişler güzel şeylerdir. Bunları 1959-60 Anlaşmalarının arifesinde ve kutlamalarında da yaşadık ancak arkası acı geldi çünkü karşı tarafın "milli görüşünde" ve siyasetinde bir değişiklik olmamıştı. O günlerde de "aman dikkat" diyen bizlerin karşısında, Annan Planı döneminde olduğu gibi, (ve şimdi yağmur görmüş salyangoz misali yeniden faaliyete geçen "barışseverler" misali) muhaliflerimiz vardı. Her iki olayda da aldanan ve aldatılan "barışseverlere inanan halkımız" olmuştur.Başlangıçta sorduğumuz sorulara KKTC makamlarından ve Türk Hükümetinden tatminkâr bir yanıt gelmediği takdirde bilelim ki gidişat selamete değildir, felâketedir. Dost acı söyler. Biz kendimizi hem Kıbrıs′ın hem de Anavatanın dostu olarak görmekteyiz. Kimseyi kızdırmak için konuşmuyoruz. Bir halkın ömür verdiği, Türkiye′nin güvenliği ile ilgili bir namus ve şeref davasında endişelerimizi açıklamak gereğini duyuyoruz çünkü çıkılan yolun geri dönüşü olmayan bir yol olduğunu görüyoruz.

Rauf R. DENKTAŞ

GÜNEY KIBRIS'TA "TÜRKİYE'DEN SU PROJESİ" KONUŞULUYOR...

Rum gazeteleri Türkiye’den su getirilmesi projesinin tartışılmakta olduğunu, Nikos Vasiliu, Stelios Orfanidis, Özay Mehmet ve Bernard Musyck isimli profesörler tarafından hazırlanan; Türkiye’den Kıbrıs’a denizaltı borularıyla su getirilmesi önerisinin teknik komitelerde görüşüldüğünü bunun ötesinde, ALARKO isimli Türk şirketi yetkililerinim siyasi düzeyde temaslar yaptıkları yönünde yönünde haberler yayımladılar. ALİTHİA haberi “Türkiye’den Yarı Fiyatına Su – Gül ve Erdoğan Kabul Ediyor ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nden Yeşil Işık Bekliyor – Türk Şirketi Alarko Omorfo’ya (Güzelyurt) Su Taşıma Planını Sundu – 4 Gün Önce Ortaklık Şirketi Kurmaları Amacıyla Kıbrıslı Türk ve Rumlarla Temas Gerçekleştirildi” başlık ve spotlarıyla manşete çekti. Edindiği bilgilere dayanarak 4 gün önce; ortaklık şirketi kurmaları hedefiyle Kıbrıslı Türk ve Rumlarla temaslar gerçekleştirildiğini vurgulayan gazete özetle şunları yazdı: “Bir siyasi karar, Kıbrıs’ın su konusunda karşı karşıya olduğu trajik durumu tamamen değiştirebilir. Nikos Vasiliu, Stelios Orfanidis, Özay Mehmet ve Bernard Musyck isimli profesörler, Türkiye’den su altı boru hattıyla su getirilmesi önerisinin incelenmesine ilişkin bir kararın su sorununu daimi olarak çözebileceğini savunuyorlar. Edindiğimiz bilgiler; önerinin yalnız teknik komitelerde görüşülmeyeceğini, aynı zamanda, Türkiye’den su taşıma konusunda kapsamlı projesi olan Türk şirketinin, projesini hayata geçirme yöntemlerini siyasi düzeyde müzakere etmekte olduğu yolundadır. Şirketin temsilcileri kısa süre önce Kıbrıs’taydı ve şirketin planını sundular. Vurgulamak gerekir ki proje Türk hükümetine de sunuldu. Türk hükümeti onayladı ve hayata geçirilmesi için yeşil ışık bekliyor. Türkiye’den Omorfo’ya (Güzelyurt) deniz altı su borularıyla su taşınması planının maliyeti 8,5 milyon dolardır. Sözü edilen Türk şirketi; Türk hükümetinin sözleşme yaptığı ve suyu Omorfo bölgesindeki 75 milyon tonluk (50 milyon tonu Kıbrıslı Türkler 25 milyon tonu Kıbrıslı Rumlar için) tesise taşıyacak boru hattının inşa edilmesi olanaklarını inceleyen Alarko Alsim’dir. Ekonomi profesörü-Danışman Nikos Vasiliu; bu oranların, çalışmanın karlı hale getirilmesi ve yararın artırılması için suyun piyasanın güçlerine bağlı olarak tüketilmesi ile artırılmasını önerdi. Şirket, Türkiye’den bir boru hattı inşa edilmesi için iki yıl gerekeceğini değerlendiriyor.
Yapılan incelemeye göre suyun metreküp satış fiyatı 25 sentten (dolar cinsinden); suyun taşıma masrafları da eklendiğinde 35 sente kadar olabilecek. 4 gün önce suyun taşınması görevini üstlenecek ortaklık şirketi kurulması konusunda Kıbrıslı Türkler ve Rumlarla temaslar gerçekleştirildi. Halen tezgâhta bulunan bu ortaklık şirketi; AB’den mali finans talep edebilmesi için kâr amaçlı bir şirket olacak. Türkiye ve Kıbrıs Türk siyasi liderlikleri de konudan haberdardır. Mehmet Ali Talat, kendisine Alarko Alsim şirketinin projesiyle ilgili bilgi verildikten sonra ilgili teknik komite başkanına; konuyu görüşmeler sırasında gündeme getirme emri verdi. Edindiğimiz bilgilere göre Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de bilgi sahibidir. Projenin uygulanmasını kabul ediyorlar ve şu anda; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de olur görüşünü bekliyorlar çünkü Kıbrıs Türk siyasi liderliğinin rıza göstereceğine kesin gözüyle bakıyorlar. Bu arada ortaklık şirketine katılmakla ilgilenen Kıbrıslı Rumlar da tam bilgi edinebilmek için Alarko Alsim’in merkezinin bulunduğu İstanbul’a gitmeye hazırlanıyorlar. Daha sonra Türk hükümet yetkilileriyle, muhtemelen Gül ve Erdoğan’la da görüşmek için Ankara’ya geçecekler. Omorfo’ya kadar deniz altı boru hattı tamamlanana kadar, Kıbrıs’a su taşıyacak tankerlerin doldurulacağı tesisi yakından görmek için Manavgat nehrinin bulunduğu Antalya’ya da gidecekler. Biri içme öteki sulama amaçlı suyu taşıyacak iki paralel boru hattı inşa edilmesi planlanıyor. İncelemeye göre Türkiye’den getirilecek olan sulama suyu, denizden arıtılan suyun yarı fiyatına malolacak.”
Aynı gazete Rum yönetiminin mevcut su kaynaklarını idareli kullanmak adına, hanelere verilen su miktarını kısıtlama kararının nedeniyle zor günler yaşayan Tala köyü sakinlerinin dün yollara dökülüp protesto eylemi yaptıklarını haber verdi. POLİTİS ise “Yer Altı Sularını Da Çektik” başlıklı haberinde 1960’ta daimi yeraltı su kaynaklarının 3,2 milyar metreküp iken bugün bu rezervin 1,6 milyar metreküpten daha az kaldığını, kalite ve kantiteyle alakalı gerekli adımların atılmaması halinde 2015 yılına kadar, yer altı su havzalarından çekilecek suyun içilebilecek kalitede olmayacağını yazdı. (tak)

KARŞI TARAFIN GÖRÜŞÜ

Alithia gazetesi, Anayasa Uzmanı ve Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas'ın yakın mesai arkadaşlarından biri olarak lanse ettiği Tumazos Çelebis'le; Kıbrıs sorununun çözülmesi için talep edilecek federasyon sisteminin temel ilkeleri üzerine söyleşi yaptı.
Alithia gazetesi "Federasyonun Hangi Bahsini Kazanmamız Gerek -Tumazos Çelebis: Tek Çıkış Noktamız Federasyon -Zaman-Zaman Gerilemeler Yapıldığı Kabul Ediliyor" başlığını attığı söyleşide Çelebis'in; değiştirilmek suretiyle Kıbrıs'ta da uygulanabilecek çeşitli federasyon sistemlerinden örnekler verdiğini ve "istediğimiz federe devlet yapısının 60 Anlaşması ile alakası yok" sözüne vurgu yaptı.
Tumazos Çelebis'in "Başkan Hristofyas'ın tutumu çok nettir. Zaman-zaman bu konuda gerilemeler yaptığımızı söylemeye cesaret ediyorum, ancak bunlar mazide kaldı" ifadesini de öne çıkaran gazete söyleşiyi okurlarına şöyle aktardı:
"Soru: Sayın Çelebis, hükümet bir süreden beri; halkın iki bölgeli, iki toplumlu federasyon konusunda bilgilendirilmesi için bir seferberlik başlatılması gerektiğine işaret ediyor. Başkan Hristofyas da bu soruna işaret etti. Anayasa uzmanı olarak siz, halkın Kıbrıs sorununun bu çözüm şekli hakkında halen bilgi eksikliği bulunduğunu düşünüyor musunuz?
Yanıt: Elbette evet... Şu ana kadar işittiklerimize göre bilgi eksikliği vardır.
Soru: Halkın iki bölgeli, iki kesimli federasyonun ne olduğunu bilmesi temel ilke olarak mı gerekli?
Yanıt: Federasyonun kendisi konusunda federasyonun; bölgelerden, her birinin kendi yetki sınırları bulunan en az iki bölgeden oluşan bir sentez devlet olduğunu söylememiz gerekir. Hükümeti var, meclisi var, kendi mahkemeleri var, çoğu kez kendi anayasası var. Tam da bu nedenden dolayı bölgelerin; üniter devletinkinden farklı kendi yetki organları var. Üniter devlette sadece bir merkezi yetki var ve kazalarının kendi yetki organları yoktur. Doğrudan merkezî yetkiye bağlıdırlar.
Soru: İki bölgeli, iki kesimli federasyon. Genel hatlarıyla yaygın bir devlet sistemi mi?
Yanıt: Bugün dünyada, neredeyse dünyanın yarısını kapsayan federal devletler var ve buradaki nüfus dünya nüfusunun neredeyse %40'ını oluşturuyor. Bu yaygın bir sistemdir ve bunu bilmemiz gerekir.
Soru: Sayın Çelebis, Kıbrıs sorununun çözüm şekli olarak başarmamız halinde iki bölgeli, iki toplumlu federasyonun temel ilkeleri neler olacak?
Yanıt: Tam da buna geliyordum. Bütün bağımsız federasyonların ortak unsuru -ki biz de bundan farklı olamayız- en az iki bölgeden oluşmalarıdır ve bu bölgelerden her birinin kendi yetki organlarına sahip olmasıdır. Elbette iki toplumlu federasyondan söz ederken; insan hakları ve temel özgürlüklerini güvence altına alan bir egemenlikten, bir vatandaşlıktan, bir uluslar arası temsiliyetten söz ediyoruz.
Soru: Ancak Sayın Çelebis; hiçbir federasyonun bir başkasıyla tamamen aynı olmadığını siz kendiniz de söylediniz. Kıbrıs sorununda uzlaşılacak federasyon çözümünün bazı yönlerini ve detaylarını bile bilmezken halk bu meselede nasıl bilgilendirilecek?
Yanıt: Daha önce de söylediğim gibi her federasyonun, başkalarında rastlanmayan kendi unsurları vardır ve bu tesadüf değildir. Çünkü federasyonlar çeşitli nedenlerden dolayı oluşturulur. Bizimki, iki bölgelilik ve iki kesimlilikle alakalıdır. İki bölgelilikte; iki bölge, iki kaza olacak. Her bölge kendi toplumu tarafından yönetilecek. Aksi halde federasyonu yapmamıza bir neden olmazdı. Federasyonu ileri götürmemizin nedeni; var olan istila ve işgal sorununu göğüslemek ve iki toplum arasındaki ilişkileri halletmektir. Tam da bu nedenle her toplum bir bölgeyi yönetecek.
Soru: Her bölge her toplum tarafından devlet şeklinde mi yönetilecek?
Yanıt: Elbette hayır. Devlet şeklinde değil, çünkü federasyonda bölgeler asla bağımsız devlet değildir. 'Tek egemenlik, tek uluslar arası temsiliyet ve tek vatandaşlık' derken; bölgelerin bağımsız devlet olmadığını söylüyoruz. Aklımızda tutmamız gereken; 77-79 Doruk Anlaşmaları ile Kıbrıslı Rumların bir bölümünün, oraya dönmek ister ise Kıbrıs Türk yönetimi altında yaşayacağı konusunda anlaştık. Bu, üzerinde uzlaşılmış bir şeydir ve halkın bunu bilmesi gerekiyor. Her bir toplumun bir bölgeyi yönetmesi, temel özgürlüklerin ihlal edilmesi anlamına gelmez. Her toplumun kendi bölgesini yönetmesi ve aynı zamanda temel özgürlükleri tesis etmesini oturtmanın pek çok yolu var.
Soru: Sayılarda kısıtlama yok mu Sayın Çelebis?
Yanıt: Bazı kısıtlamalar olacak ama sayıda o kadar da değil. Bizim tezimiz, kısıtlamaların; öteki toplumun idaresi altında yaşadıklarında toprak kriteri ile oy kullanacakları mantıklı bir oranda olması gerektiği şeklindedir. Yani, Kıbrıs Türk idaresi altında yaşayacak bir kişi Kıbrıslı Rum olarak oy kullanmayacak, Kıbrıs Türk idaresi altında yaşayan biri olarak oy kullanacak. Ancak anlayacağınız gibi bu yönetimin güvence altına alınabilmesi için mantıklı bir kısıtlama olmalı. Bu itibarla, dönmek isteyen göçmenler, toplum kriteri temelinde oy kullanabilecek. Yani, 60 Anayasası ile olduğu gibi.
Soru: Sayın Çelebis federasyonla ilgili bütün bu söyledikleriniz -seçimlerden önce söylenen ve bazıları tarafından bugün de söylenmekte olan- doğru içerik şartı altında değil mi?
Yanıt: Terminolojiler içi boş kabuk değildir. Her terminolojinin somut bir içeriği vardır. İki bölgeli federasyonun içeriğini -minimum içeriği- izah ettim ve elbette iki toplumluluğun Kıbrıs'a özel başka bir yönü daha var. 60'tan beri var olan iki toplumun sonuç getirici şekilde katılıma sahip olması gerektiği anlamına gelen bir yön. Önemli kararların alınmasında eşit değil ama sonuç getirici katılım.
Soru: Bu ortak karlar hangi alanlarla ilgilidir?
Yanıt: 60 Anayasası'na göre dış politika, savunma konuları, güvenlik v.b. alanlarda. Kararların nasıl alınacağı tartışılır, ancak 60'ın gerisine gidemeyiz. Öte yandan; bazı çıkmazları aşmamız için bazı sonuç getirici mekanizmalar olması gerekir. 'Bazı konularda birlikte karar vereceğiz' demek, mutlaka tamamının tartışılacağı anlamına gelmez. Müzakerelere bu nedenle, bu meselelerde anlaşmak için gidiyoruz.
Soru: Başta, dünya nüfusunun neredeyse yarısının federasyon sistemiyle yönetildiğini söylediniz. Yabancı federasyonların zaman-zaman Kıbrıs'la paralelliği oldu mu? Kıbrıs sorunuyla 'eşleştirmek' için bu sitemlerden bazılarına bakacak mısınız?
Yanıt: Hiçbir federasyonu kopya etmemeliyiz. Ancak bütün federasyonların ortak niteliklerini kopya edeceğiz. Ondan sonra özellikler var. Mesela; buna örnek olarak aklıma Belçika geliyor. İki toplumlu ve federal devlet yapısına sahip bir Avrupa ülkesidir. Onda bile tıpatıp benzeşmeler yoktur.
Soru: Bütün bunları sindirmemiz için, yıllar boyunca siyasetçilerimizden işittiklerimizin çoğunu aklımızdan çıkarmamız gerekecek.
Yanıt: Bilmemiz gereken; istediğimiz federal devlet yapısı -inşallah öteki taraf da kabul edecek çünkü aksi takdirde ilerlemeyeceğiz- 60 Anayasası'ndan faklı bir şeydir. 60'ta, bozulan bir ortaklığımız vardı. Bu ortaklık, ortak federal çatı altında yeniden kurulmalı. Bahis budur. Fakat hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ancak aynı zamanda, devletimiz Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti var olmaya devam edecek. Farkı olan, bir miktar Kıbrıslı Rum'un Kıbrıs Türk idaresi altında, bir miktar Kıbrıslı Türk'ün de aynı şekilde Rum idaresi altında yaşayacağıdır.
Soru: 'İnşallah öteki taraf da kabul eder' dediniz. Şifahi olarak kabul ediyorlar. Bu yeterli değil mi?
Yanıt: Öteki tarafın tutumu net değildir. Bütün bunların müzakere masasında netleşmesi gerektiği izlenimine sahibim. Çünkü biz bir, onlar iki devletten söz ederse ilerleyemeyiz.
Soru: Federasyonla ilgili tutumumuz, görüşümüz net mi?
Yanıt: Başkan Hristofyas'ın tutumu nettir. Bu konuda zaman-zaman gerilemelerimiz olduğunu söylemeye cesaret ediyorum, ancak bunlar mazide kaldı."

SABİH SAMUR YORUMU: Bizim kabahatimiz bu zamana kadar kendimiz çaldık kendimiz söyledik.Karşı tarafı ve görüşlerini yakından takip ederek bir sonraki hamlelere tedbir almamız gerekiyor.Bu nedenle bu blogta artık karşı tarafında görüşlerine yer verilecek.Bilinizki bu KKTC'miz için tedbir almak anlamında ve sizleri bilgilendirmek içindir.
saygılarımla.

15 Nisan 2008 Salı

BURSA VE KIBRIS'I HAVAYOLU İLE BİRLEŞTİRELİM


Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Fahri Konsolosu Dr. Hüseyin Parkan Sanlıkol, Bursa ile Kıbrıs arasında uçuşların başlamasını istedi.
Genç Sanayici ve İşadamları Derneği (GESİAD) Başkanı Denizhan Sezgin'i ziyaret eden Sanlıkol, Bursa'nın Marmara Bölgesi için önemli bir konumu bulunduğunu belirtti.
Sanlıkol, "Güney Marmara'nın en önemli şehri olan Bursa'nın uluslar arası bir havayolunun mutlaka olması gerekiyor. Havayolunun açılmasının ardından Kıbrıs'a da seferler düzenleyerek aramızdaki bağları güçlendirmeliyiz. Kıbrıs, Bursa ve Londra arasında bir bağlantı havayolu oluşturulabilir" dedi.

Kıbrıs ile Bursa arasında kültürel ve sanatsal ilişkilerin geliştirilmesi bakımından açılacak havayolunun büyük katkılar sağlayacağına değinen Sanlıkol, "Kıbrıs'ta okuyan çok sayıda Bursalı ve bu bölgeden öğrenci ve Kıbrıs'ta akrabası olan ya da ekonomik ilişkiler için gidip gelen çok sayıda insan var. Bütün bunların yanına birde turizm amaçlı gezenleri de koyarsanız büyük bir yolcu potansiyeli olduğunu görürsünüz." diye konuştu.
Açılacak havayolunun birçok ihtiyaca birden cevap vereceğini kaydeden Sanlıkol, bu potansiyeli kaybetmemek ve insanların başka şehirlerden yolculuk yapmak zorunda bırakılmaması gerektiğini kaydetti.
"BURSA VE KIBRIS'I HAVAYOLU İLE BİRLEŞTİRELİM"
Kıbrıs'ın jeopolitik konumu nedeniyle her açıdan desteklenmesi gerektiğini söyleyen GESİAD Başkanı Denizhan Sezgin, Bursa'nın taşıdığı ekonomik ve turistik potansiyelin Kıbrıs'a da yönlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Önümüzdeki günlerde KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ı Bursa'ya davet etmek istediklerini açıklayan Sezgin, "GESİAD olarak havayolu projesini destekliyoruz. Kıbrıs Cumhurbaşkanı Sayın Talat'ı Konsolosumuz aracılığı ile Bursa'ya davet edeceğiz. Kendisiyle görüştüğümüzde bu konuyu da gündeme getireceğiz. Görüşmelerimizden olumlu sonuçlar alacağımıza inanıyorum. Yapılacak havayolu ilişkilerimizi kuvvetlendirecektir." şeklinde konuştu.
İşadamları olarak küreselleşen dünya içerisinde her ülkeyi görmek ve yatırım imkânlarını araştırmak gerektiğinin altını çizen Sezgin, Bursa'nın Kıbrıs ve Avrupa şehirleri arasında bir köprü olarak kullanılabileceğinin altını çizdi.
Kaynak: Haberler.com
SABİH SAMUR YORUMU: Bu fırsat KKTC için olduğu kadar BURSA içinde çok önemli ve büyüktür.Bursa Havaalanı, İstanbul'a olan yakınlığı ve Mudanya üzerinden (deniz trafiği) ulaşımı ile yeteri kadar önem arz etmemektedir.KKTC'nin devreye sokulması karşılıklı olarak inanılmaz bir potansiyel yaratabilir.Projeyi hayata geçirenler her iki vatanımıza da büyük hizmet etmiş olacaklardır.

14 Nisan 2008 Pazartesi

Çözüm için KKTC'nin varlığı kabul edilmeli










Türkiye Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ:
"İKİ KESİMLİLİK VE GARANTİ ANLAŞMALARI SULANDIRILMADAN KORUNMALI"... Türkiye Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, adadan ayrılmadan önce yaptığı açıklamada, "Kıbrıs sorunun çözümünde, 'iki kesimlilik' ile garanti ve ittifak antlaşmalarının delinmeden ve sulandırılmadan korunması şarttır. 'İki kesimliliğin' delinmesi, Kıbrıs Türk halkının geleceğinin ipotek altına alınmasıdır" dedi




Türkiye Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, BM çerçevesinde, kapsamlı, adil ve kalıcı bir çözüme ulaşılabilmesi için Rum Yönetimi'nin, 59-60 anlaşmalarına dayalı kurulan "Kıbrıs Cumhuriyeti" olmadığının benimsenmesi ve KKTC'nin varlığının kabul edilmesi gerektiğini söyledi.
İlgili tarafların eşit ve egemen şekilde ortaya konulacak ortak iradesi olmaksızın soruna çözüm bulunamayacağının herkes tarafından kabul edilmesi gerektiğini vurgulayan Başbuğ, 63'te başlayan Rum saldırılarıyla 1974'e kadar süren olaylar neticesinde, Kıbrıs Türk halkının haklı nedenlerle Rum tarafına karşı güven duyamadığını, kapsamlı bir çözümün bile hemen iki taraf arasında güven ortamı yaratabileceğini düşünmenin zor olduğunu belirtti.
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Başbuğ, adadan ayrılmadan önce Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Karargâhı'nda, KKTC'deki tümen ve tugayların komutanları ile subaylarına yönelik bir konuşma yaptı.
Konuşmasında birçok konuya değinen Başbuğ, bugüne kadar KKTC'nin iyi niyeti, barışçı ve uzlaşıcı yaklaşımlarının Rum Yönetimi tarafından herhangi bir karşılık görmediğini, KKTC'nin uzlaşmadan ve çözümden yana tavır almasına rağmen Avrupa Birliği izolasyonları ile karşı karşıya kaldığını söyleyerek, bu durumun güveni sarstığını kaydetti.
"İki taraf için de barış ve huzur sağladık"
Mutlu Barış Harekâtı'nın sadece Kıbrıs Türk halkı için değil, Kıbrıs Rum halkı için de barış ortamı sağladığını yineleyen Başbuğ, binlerce yabancı uyruklu kişinin, Türk ordusunun varlığı ile kendisini güvende hissederek KKTC'de yaşamını sürdürdüğünü ifade etti.
Başbuğ, "Bu nedenlerle, KTBK Komutanlığı'nın adadaki varlığının, 1974 yılından bugüne kadar, Kıbrıs'ta yaşanan huzur ve güvenin sağlayıcısı ve teminatı olduğu da unutulmamalıdır.
Kıbrıs sorunun çözümünde, 'iki kesimlilik' ile garanti ve ittifak antlaşmalarının delinmeden ve sulandırılmadan korunması şarttır. 'İki kesimliliğin' delinmesi, Kıbrıs Türk halkının geleceğinin ipotek altına alınmasıdır" şeklinde konuştu.
TSK'nın bakış açısından, Kıbrıs'ın önemi iki temel esasa dayandığını belirten Başbuğ, bunların birincisinin, TC'ye garanti antlaşması ile yüklenen Kıbrıs Türk halkına sağlamak zorunda olduğu güvenlik sorumluluğu; diğerininse, ittifak antlaşmasında ifade edildiği gibi, Kıbrıs'ın, Türkiye'nin güvenliği açısından taşıdığı stratejik rolün önemi olduğunu söyledi ve bu iki hususun da Kıbrıs'ta ve Doğu Akdeniz'de istikrar ve dengeyi sağladığını ifade etti.
"KTBK her göreve hazır"
KTBK Komutanlığı ve birliklerinde yapmış olduğu denetlemeler sonucunda, birliklerin üstün bir moral, eğitim, özgüven ve disiplin içinde, kararlı ve her an göreve hazır olduğunu gördüğünü söyleyen Orgeneral Başbuğ, başta Kıbrıs Türk halkının güvenliği ve savunulması olmak üzere, kendilerine verilebilecek bütün görevleri mükemmel şekilde yerine getirebileceklerini görmekten mutluluk duyduğunu anlattı.
Orgeneral Başbuğ, KKTC halkının TSK'ya karşı duyduğu değişmeyen güveni ve sevgisinin, TSK'nın gücünü perçinlediğini, KKTC halkının terörle mücadelede şehit düşen Mehmetçiklerin acısını paylaşması, ''şehitlere destek kampanyası'' ve ''teröre lanet mitingleri'' düzenlemesi ile bazı belediyelerin yeni yıl kutlama programlarını iptal ederek, bu maksatla ayırdıkları ödenekleri Mehmetçik Vakfı'na bağışlamalarının güçlerine güç kattığını belirtti.
"Kıbrıs Türkü TSK'ya moral veriyor"
Kıbrıs Türkü'nün sergilediği bu dayanışmanın, şubat ayı içerisinde Irak'ın kuzeyinde icra edilen operasyonda Mehmetçiğe çok büyük moral kaynağı olduğunu söyleyen Başbuğ, terörle mücadelenin hassas, zor ve acılı bir süreç olduğunu anlattı.
Kamuoyunun bu durumlara karşı hassasiyet göstermesinin takdire şayan olduğunu kaydeden Başbuğ, "Ancak bu hassasiyetin gösterilmesinde dengenin korunamamasıyla terör örgütü propagandasına alet olunabilir" dedi.
"Kültürel farklılıklara saygılıyız, fakat.."
Türkiye Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Başbuğ, şöyle devam etti:
"Türkiye Cumhuriyeti kültürel farklılıklara saygılıdır. Türkiye Cumhuriyeti kültürel alanda bireysel kalmak ve ulus devlet yapısına zarar vermemek şartıyla kültürel zenginliklerin yaşanması ve yaşatılması için gerekli düzenlemeleri gerçekleştirmiştir.
Bunun ötesinde, kimse Türkiye'den belirli bir etnik gruba kültürel alanın dışında, ulus devlet ve üniter devlet yapısını tehlikeye sokacak, siyasal alanda grupsal düzenlemeler yapmasını isteyemez ve bekleyemez. Kültürel alandaki düzenlemeler herhangi bir şekilde siyasal alana doğru götürülmeye ve ikincil kimlikler birinci kimliğe dönüştürülmeye çalışılırsa ve bu konular ülke gündemine kasıtlı olarak devamlı sokulursa, korkarız ki ülke kutuplaşmaya ve ayrışmaya sürüklenebilir. Bu Türk toplumuna karşı yapılabilecek en büyük kötülüktür."
"Teslim olup adalet karşısına çıksınlar"
Orgeneral Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, yurt içinde ve yurt dışında terör örgütünün bulunduğu bütün bölgelerde terör örgütü etkisiz hale getirilinceye kadar, operasyonlara büyük bir kararlılıkla devam edeceğini vurguladı.
2008 yılı içerisinde terör örgütüne yönelik operasyonlarda, örgütün Şırnak'ın Küpeli, Bestler/ Dereler ve Tunceli, Bingöl bölgelerinde bulunan unsurlarına çok büyük darbeler vurulduğunu da söyleyen Başbuğ, örgüte mensup teröristler ve destekleyicileri için tek çıkar yolun, Türkiye Cumhuriyeti devletine teslim olmak ve yüce Türk adaletinin karşısına çıkmak olduğunu belirtti.
"Her zorluğu yenebilecek güçteyiz"
Başbuğ, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Türkiye Cumhuriyeti, devletin bütün kurum ve kuruluşları ile her türlü zorluğu ve güçlüğü yenebilecek güçtedir.
Bu ulus, tarihin kendisine gösterdiği ve yaşattığı en zor şartlar altında bile, kendisine zorla dayatılmaya çalışılan bir antlaşmayı elinin tersiyle itip, çöken bir imparatorluğun külleri üzerinden, yepyeni bir devlet yaratan bir ulustur.
"Kıbrıs Türkü taçlandırdı"
Anavatanından güç alan mücahit Kıbrıs Türkü de; dünyada hiçbir topluma reva görülmeyen zulüm ve haksızlıklara, gelecek nesillere örnek teşkil etmesi ve ders alınması gereken müstesna bir fedakârlık ve azimle direnmiş ve var oluş mücadelesini bir devlet kurarak taçlandırmıştır.
Bunun bazıları tarafından iyi okunması ve anlaşılmasında sonsuz yararlar vardır."
"Adadan ayrılırken..."
Orgeneral Başbuğ, adadan ayrılırken gönlünün güven ve huzur içinde olduğunu da dile getirerek, KKTC'deki gelişmelerle birlikte TSK'ya yönelik davranışlarda gözlemlenen sevginin kendilerini çok mutlu ettiğini söyledi.
Başbuğ, TSK'nın KKTC ve Kıbrıs Türk halkının yanında ve destekçisi olmaya devam edeceğini sözlerine ekledi.
KAYNAK : Kıbrıs Gazetesi
SABİH SAMUR YORUMU : KKTC için sadece TSK'nın verdiği mesajlar yeterli olmamaktadır.
Tayyip Erdoğan'dan bu ve benzeri mesajlar bekleyemeyeceğimize göre Deniz Baykal ve Devlet bahçeli'yi de adamızda mesaj verirken izlememiz gerekmez mi sizce?

13 Nisan 2008 Pazar

İZLEMENİZ GEREKEN BİR SİTE;KIBRISA GÖNÜL VERENLER İÇİN

www.kibris1974.com

KKTC'yi benimsemiş,özümsemiş herkesi Kıbrıs'la ilgili tüm kaynaklara ulaşmaya davet ediyorum.Bu kaynaklara ulaşılmalı ve paylaşılmalı.

KKTC'yi günü geldiğinde tüm dünyanın tanıyacağının bilincinde olarak,bu görev için birer nefer olmamız gerektiğini unutmamak dileğiyle.
Saygılarımla
Sabih Samur