28 Nisan 2010 Çarşamba

Talat gitti sıra Tayyip'te


Yes Be Annem…

Nasıl gelmişti Talat?

ABD dolarlarıyla…

AB yalanlarıyla…

Karen Fogg ajanlarıyla…

AKP yardımlarıyla…

Annan’ın planlarıyla…

Gümbürtüyle, patırtıyla…

Ve ne demişlerdi?

Yes Be Annem!!!

ABD Irak’a ordusuyla girerken,

Batı âlemi mazlum kanına girerken,

işte tam o günlerde Türk Kıbrıs’a da dolarlarıyla, ajanlarıyla, satılık adamlarıyla saldırmışlardı. Kıbrıs’ta yaşanan, Turuncu Devrimlerin ilkiydi. Gürcistan’dan, Ukrayna’dan ve Kırgızistan’dan önce…

Sokaklarda satılmış ruhlar ya da kandırılmış ruhsuzlar, ellerinde AB, ABD ve hatta Rum’un bayrakları, “Yes Be Annem” diye haykırıyordu.

Denktaş’a “taş”, tarihin en büyük soykırımlarından birini engellemiş Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ise işgalci diyorlardı. Ne günlerdi ama!

AKP yeni iktidara gelmişti.

Medya, Abdullah ve Tayyip hep bir ağızdan bir Denktaş’a saldırıyor, bir de ABD tezkeresi geçmedi diye komutanları suçluyorlardı.

“Gerçek AKP iktidarı ancak Kıbrıs’ta Denktaş devrilirse kurulur” diyorlardı.

Denktaş’ı belki hiç yıkamayacaklardı ancak TSK’nın zirvesine kadar çıkan bir köstebek Annan Planı için aynı cümleyi kurmasın mı: “Yes Be Annem!”

İşte Türk tarihinde yeni bir ihanetin adıydı bu. Savaş alanında şehit kanlarıyla kurtarılan ve anlaşma masalarında padişahın haremindeki bir cariye gibi Batı’ya satılan vatan toprakları listesine Kıbrıs eklenecekti.

Mısır, Kıbrıs, Teselya, Girit…

2. Abdülhamit bir kalemde İngiltere ve Yunanistan’a koca koca vatan topraklarını bırakmıştı.

3. Abdülhamit Tayyip ise Cumhuriyet’i yıkmak için şimdi ikinci kez Kıbrıs’ı satacaktı.

1974 şehitlerinin mezarları üzerinde dans edeceklerdi.

Gözleri fırıl fırıl dönen, parlak suratlı, dazlak kafalı Talat hazırdı.

Onlar vatan satıcılığına hep hazırdı: “Yes Be Annem”

BYE BYE BE ANNEM

Peki ya ne oldu şimdi?

Her gelişin gidişi varmış değil mi?

Güzelim Kıbrıs şivesiyle kıçına Türk tekmesi yemiş, yampiri yampiri yürüyen bilmem kaç kuşaklık İngiliz ajanına, şimdi biz haykırıyoruz: “BYE BYE BE ANNEM! BYE BYE”

Bye bye Talat!

Ajanlık hep para eder sananlara bye bye!

Bu halk her yalanı yutar sananlara bye bye!

Tehditlerle ve küfürlerle sıradan insanları yıldırabileceklerini sananlar bye bye!

Her şeyi para sananlar, halkı da kendi gibi bilenler bye bye!

Bye bye Talat!

“Benim arkamda ABD var. AB var. AKP iktidarı var. Ve hatta Hristofyas var. Bana bir şey olmaz, sırtım yere gelmez” diyenlere bye bye!

Emperyalizmi yenilmez sananlara bye bye!

Bye bye Talat!

Bin bir türlü dış müdahale, rüşvet ve tehditle oy alınca işte demokrasi diyenler...

Ancak halktan sandıkta ders alınca ağzını bozup yine halka küfredenler…

Bye bye!

Bye bye Talat!

Türk’ü bölenler, Türkiye’den, anavatandan gelip Kıbrıs’ta mücahitlik yapanlara, emeğiyle çalışanlara, namusuyla yaşayanlara “karabaş” diyenler, “işgalci defol” diyenler, “KKTC kurulunca ağladım” diyenler, Türklüğünden utanıp “ben Kıbrıslıyım” diyenler… Bye bye!

Bye bye Talat!

Kıbrıs Türk’ünü soykırımdan kurtaran Türk Ordusu’na faşist, gözü gibi sevdiği vatan parçasını kendi vergileriyle kişi başına milli geliri 15 bin dolarlık bir cennete çeviren Türk milletine işgalci diyenler… Bye bye!

Bye bye ABD!

Bye bye Obama!

Kahraman Türk askerini adadan kovup, kendi katillerin için açacağın askeri üssü unut!

Yürü anca gidersin! Bye bye Hillary!

Her başı sıkıştığında Vaşington’a çağırdığın Talat’ı da al. Yürü anca gidersin! Bye bye AB!

Alın size iki Kıbrıs…

Güneyini tepe tepe kullanın. Kuzeyi bizim. Yürü anca gidersin! Bye bye İngiltere!

Bundan sonra Türk Kıbrıs’a ancak turist olarak gelirsin. Yürü anca gidersin! Bye bye gözlemcisi, diplomatı, ajanı, özel temsilcisi, Sorosçusu, NGOcusu!

Hem KKTC’yi tanıma, hem de kirli paraların, iğrenç tehditlerin ve yalan vaatlerinle her seçimde halkın boğazına sarıl! Sen de yürü anca gidersin! Bye bye satılık medya!

Bu halk seni ne zaman dinledi ki! Bir de utanmadan Talat için adaya çıkarma yaptınız. Karen Fogg’un fonlarından, Tayyip’in TMSF’sinden tıkına tıkına şiştiniz yetmedi mi?

Talat’ın atacağı kemiğe mi kalmıştınız? Hadi siz de yaylanın. Anca gidersiniz. Bye bye BM! Annan’ı da, planlarını da, masalarına da al git! Hepinizin suratına… BYE BYE BE ANNEM! BYE BYE!

Sana da Bye Bye Be Tayyip! Ve nihayet bye bye be Tayyip!

Padişah bey ne oldu? Hani her şeye gücünüz yeterdi. Askerin belini ilk Kıbrıs’ta kırmıştınız. Şimdi de mücahit torunları ilk tekmeyi belinize orada indirdi.

Bu sefer sana hayır diyen bir Ordu da yoktu. Denktaş bir kenara çekilmişti. Her şey elindeydi. ABD, İngiltere ve AB, herkes senin ve Talat’ın arkasında...

İhanet metinleri masada…

Kıbrıs’ı satmaya, Potamya’dan ırkdaşlarına peşkeş çekmeye ramak kalmış.

Ne oldu be Tayyip! Bir şeyi unuttun galiba. O adada yaşayan bir de halk var. Unuttun mu? Bakanlarını adaya gönderdin, milletvekillerini adaya gönderdin, yetmedi belediye başkanlarını bile adaya gönderdin. Ama bu sefer gittikleri her köyden yaka paça kovuldular.

Bir tanesi kös kös adayı terk ederken şöyle diyordu: “Ben buraya tatil yapmaya geldim, UBP’liler beni dövüyordu.” Kardeşim sen Kayseri’ye de gitsen, Samsun’a da gitsen, Kıbrıs’a da gitsen olacak olan bu! Otur oturduğun yerde. Bırak Kıbrıs’ı!

Bir dahaki seçimlerde bak bakalım Türkiye’de başına neler geliyor!

Talat elinde cep telefonu, köy köy dolaşıp, tek tek vatandaşa Tayyip’in attığı destek mesajını gösteriyordu.

Yıllarca küfrettiği anavatan için “Türkiye beni destekliyor, ey Türkiyeli vatandaşlarım Tayyip’in hatırı için bana oy verin!” diyordu.

Bre cahiller, bilmez misiniz ki AKP Türkiye’de yıkılıyor.

İlk seçimde Nasreddin Hoca’nın kavuğu gibi gümbür gümbür gidecek!

Kıbrıs’ta size ne hayrı dokunsun?! Bu halk Tayyip’ten yaka silkmiş, Talat’ı ne yapsın!

18 Nisan günü Kıbrıs’taki seçimlerde sadece Talat’ın değil, Tay­yip’in de pantolonuna ayakkabı izi çıktı.

Kıbrıs Türk’ü aslında “Bye bye be Tayyip” dedi.

Bir işgal ordusu gibi geldi AKP. İlk Kıbrıs’a girdi. Sonra her yere. Ancak ilk olarak da Kıbrıs’tan atıldı. Sıra Türkiye’de…

Turuncu Devrimler bitti, Sıra Al Devrimlerde Yeryüzü arınıyor. Hiçbir şey aynı kalmıyor. Volkanlar patlıyor. Zelzeleler toprağı sarsıyor. Gökten yağmurlar iniyor ve sel suları ABD emperyalizminin kirli bir cerahat gibi ülkeleri kaplayan iktidarlarını sürükleyip gidiyor.

Halklar asla sonsuza kadar esir edilemez. Her emperyalist işgalin bir de ricatı vardır. Her vatanda direnen birileri mutlaka bulunur.

Ezilen halklar için her yenilgi, büyük bir zaferin ebesidir. Tarihi hayatları kadar kısa sanan zayıf karakterli işbirlikçiler için emperyalizm yenilmezdir.

Paraları sonsuz, silahları ölümcül, orduları yenilmez gözükür.

ABD Irak ve Afganistan’a saldırdığında ne diyorlardı? “Bir haftada taş devrine dönecekler. Türkiye aptallık yapmasın yoksa bizim de başımıza aynısı gelir.”

Üstünde bilmem kaç bin dolarlık teçhizatı, çelik yeleği, gece görüşlü dürbünü ve beş bin dolarlık maaşıyla coni girdiği yerleri yaktı, yıktı, tecavüz etti, soydu.

Ama sonunda mazlumun tokadını yedi ve hem Irak’ta hem Afganistan’da belasını buldu. Silahla yapamadıklarını parayla yapabildiler mi peki?

Turuncu devrimler dalgası güya tsunami gibiydi. Soros girdiği ülkede hemen iktidarı devirecekti. Dolarlar havada uçacak, insanlar meydana koşacak, turuncu flamalar, ABD bayrakları açılacak ve tek bir ABD askerinin burnu kanamadan ülkeler teslim alınacaktı.

Ama bakın ne oldu?

Sırayla tüm turuncu iktidarlar devriliyor.

Kırgızistan’da linç olmaktan zor kurtuldular.

Ukrayna’da liderleri barajın altında kaldı.

Gürcistan’daki kendi ülkesini parçalattı.

Turuncu dalga geri çekiliyor.

İlk Azerbaycan dik durdu. Hop dediler. O kadar basit değil.

Sonra gerisi geldi. Domino taşı gibi tüm ülkeleri devireceğiz diyorlardı. Devrilen CIA ajanları oldu.

Peki ya, ilk turuncu devrimlerin yaşandığı yerler?

Birincisi Türkiye, ikincisi Kıbrıs’tı.

Kıbrıs’ta da artık Soros’un turuncusu değil, Türk’ün kırmızısı, mazlumun bayrağı var.

Ve geldi sıra birinci Turuncu Devrime…

AKP’nin kara ihtilali, Kürt-İslam faşizmi, ABD’nin ilk başarılı turuncu devrimi, ilk silahsız işgaliydi.

Bütün turuncu kafalar gitti. En sona Tayyip kaldı.

Ne demişler? Türk’ün jetonu geç düşer. Ama bir düştü mü? Geç olsun güç olmasın.

Kıbrıs’ta devrilen domino taşı, Ankara’daki faşistleri de devirecek.

Müjdeler ey halkım, güzel günler geliyor!

Turuncu devrimler devri kapandı. Ay yıldızlı al devrimler geliyor!

Tayyip Efendi! Demek ki halk yol gösterince, Lale Devri bitermiş.

Ne ABD silahı ne de kirli dolarları kâr etmezmiş. Talat’ı gördün. Sıra sende.

Öyle telefon dinlemek, komplo kurmak, asker tutuklatmak gibi değil bu iş.

Halk oy vermeyince, ayağa kalkıp silkelenince bir akşam kendini sokakta buluyorsun.

Ve bir bakmışsın muhaliflerinin ensesinde cellâdın giyotini gibi işleyen devlet makinesi, senin tepene binmiş.

Telefonlarda başka kulaklar, mahkemelerde başka celpler, mavi kırmızı ışıklı ekip arabalarında başka tutuklular…

Talat sıradan bir kasaba politikacısı…

Bilmem kaç kuşaklık bir İngiliz memuru ailenin son medarı iftiharı…

Köşkten çıkar gider. Güneyde Hristofyas’la uzosunu içer, şeftali kebabını yer.

Emeklilik hayatını rahat yaşar. Peki, ama Tayyip bu halk sana da “bye bye” deyince, sefahat masasından kalkma vakti gelince sen nasıl hesap ödeyeceksin!

Kırgızistan’da Bakiyev önceden bir kaçış rotası belirlemiş.

Bizce şimdiden sen de düşünmeye başla.

Çünkü bu halk sana sadece “Bye Bye Be Tayyip” demeyecek,

“şöyle gel bakalım iki dakika buraya” diye kenara da çekecek!
Kaynak: Hüseyin Tuna, Facebook

20 Nisan 2010 Salı

ARTIK BİR MİAD DOLDU, BİR KABUS SONA ERDİ…

KKTC’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri oldu, bitti.
Beklenen netice birinci turda belli oldu.
Başbakan ve Ulusal Birlik Partisi (UBP) Genel Başkanı Derviş Eroğlu KKTC’nin üçüncü cumhurbaşkanı seçildi. Kendisini ve bu neticeyi alan UBP’yi kutlar, memleket için hayırlı uğurlu olmasını dilerim.
Annan Planı ortaya çıktığından beri tedirgin ve huzursuzdum. O günden beri kabus içindeydim. Yazar oldum, hatta laf aramızda Şair-Yazar kesildim. Dert dinledik, dert yandık. Kısmet bu günlere imiş. Bir miat doldu, bir kabus sona erdi.
Artık “Tek devlet, tek vatandaşlık, tek temsiliyet” yok.
“Çift devlet, çift vatandaşlık, çift temsiliyet” var.
Eskiden Rumlar bizi hem öldürürler, hem de dönüp kurtarırlardı. Bu defa ve gerçekten kendi kendimizi kurtardık.
1963’de “Kanlı NOEL” ile bizlere saldırdıklarında ve bir hafta içinde 200 kişiyi katlettiklerinde, esasında bize topsuz tüfeksiz ve şehitler vere vere savaşmayı, kendi kendimizi savunmayı öğretmişlerdi.
15 Temmuz 1974’de Sampson denen tetikçi ile, Makarios’a karşı ihtilal yaptıklarında ise Anavatan’ın anlaşmalardan doğan haklarını unutmuşlar, Ada’da “bey de biz paşa da biz” diyerek, Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmek (ENOSİS) istemişlerdi.
Bu defa da Mutlu Barış Harekatı ile Anavatan bizleri kurtarmıştı. En son 24 Nisan 2004’de Annan Planı Referandumunda %76 “Hayır” oyu çekerek üçüncü defa bizleri yok olmaktan kurtarmışlardı.
Rumların ENOSİS tutku ve hırsları akıllarından önde gidiyordu. Onlara göre “Ada’da Türk yoktu, varsa da öldürülmeliydi. Görüldüğü yerde ezilmeliydi.
“En iyi Türk ölü Türk’tü.” Ada onların idi. Bu anlayışları 1821 Megalo İDEA isyanından beri değişmemişti.
Büyük Ebedi Umutlar (Megali İDEA) yeminlerinin 8.inci maddesi Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı idi. Ada’nın Güney yakasında değişen hiçbir şey yoktu. “Bunlar insan mı” diye şaşırıp kalan hep biz oluyorduk.
Aman Tanrım bu nasıl bir kindir? Ulan Gosdi “Sen Güney’de ben Kuzeyde otursak kıyamet mi kopar? Yoksa sana dokunan bir şey mi var? Ölen benim, öldüren sensin.
Bu gün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin sokaklarında dolaşırken hayretler içinde kalıyorum. Her köşe başında 4 tane şehit ismi. Bu ne kin bu ne garaz be yavrum?
Artık mutluyum.
Bir kabus bitti. “Kıbrıs Türk’ü bu seçim kararı ile kararını verdi. “ÇİFT DEVLET, ÇİFT EGEMENLİK, ÇİFT TEMSİLİYET”, “Ada’da ben de varım”, dedi.
Üstelik Kıbrıs Türk seçmeni bu kararını Ankara’ya rağmen, ona rağmen Ben de varım,” dedi. Neden Ankara’ya rağmen!?
Çünkü KKTC’de henüz oylama devam ederken, Erdoğan NTV’de Talat’tan yana tavır koyuyor, seçim yasalarını inadına ihlal ediyordu.
Suçluydu. Bu seçimlerle bir şey daha noktalanmıştır. “Barış için bir adım önde koşanların, çözümsüzlük çözüm değildir,” diye yırtınanların devri sona ermiştir.
“Kürt açılımı” dedi, Samsun’da Ahmet Türk’ün suratını dağıttılar.
Sonra da, “Sen misin bunu yapan?” Samsun Ladik’te inadına kendi il hudutları içinde, iki polisimiz öldürüldü. Varılan nokta bu…
İşsizlik ordusu büyüyor. Bir milyonsekizyüzbin kişinin ağzı açlıktan kokuyor, aç yaşıyor.
Devletin borçları 650 milyar doları buldu.
Başbakanımız maşallah her gün birilerini suçluyor, birileri ile çatışıyor, muhalefeti yok sayıyor, “Laiklik nedir”, anlamıyor, hukuk dünyasına tu kaka diyor, millete sövmeden duramıyor. Yetersizliğin öfkesini milletten çıkarıyor.
Türkiye’nin altını üstüne getirmiş, şimdi de Başkanlık sisteminden dem vuruyor. Gelgelelim; Kendini bilen, kendi varlığı ile gurur duyan Kıbrıs Türk Toplumu özgür ve egemen karakterini kanıtlıyor.
Türk Dünyasının kurtuluşunu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden başlatıyor. “İkinci kurtuluş Ankara’daki iktidardan olmalıdır”, diye yol gösteriyor.
Bir de Talat, Kuzey Afrika’ya damadın yanına çekilse, işler daha rahat olacak.
Haydi hayırlısı.

Hüseyin Laptalı
YeniVOLKAN Gazetesi

13 Nisan 2010 Salı

Mehmet Ali Talat'ın Yanıtı

ADAM
Talat'ın Kıbrısı
Söyleşi: Erdal Güven
Doğan Kitap


Sayfa 149

-Örnek aldığınız, size ilham veren bir lider var mı?

"Sevdiğim, saygı duyduğum liderler elbette var ama bana ne kadar ilham verdiklerini doğrusu değerlendiremiyorum. Ama mutlaka bilinçaltımdan ya da açıkça ilham aldığım kişiler vardır.
Belki de birçoğundan alıyorum ilhamı.
Ama şu anda somut olarak söylemem zor..."
Mehmet Ali Talat