9 Aralık 2010 Perşembe

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti



Kaynak: facebook-alıntı

8 Aralık 2010 Çarşamba

ABD KIBRIS'TA KİMLERE MAAŞ BAĞLADI


Wikileaks internet sitesi merkezli olarak başlayan gizli belgeleri açıklama modasına dünyanın çeşitli yerlerinden çok sayıda örnekle yenilerinin ekleneceğini tahmin ediyoruz. Bunlardan birisi, Kıbrıs Rum kesiminde yayımlanan bir gazetede ortaya çıktı. Bu belgelerin niteliği çok önemli görünüyor. Bu belgelere göre, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi Amerikan diplomatik temsilciliği, Kıbrıs’ın Rum tarafında olduğu gibi Türk tarafında da bazılarını maaşa bağlamış ve ödemelerde bulunarak istediği doğrultuda çalışmalarını sağlamış. Bunun adı, Casusluk değilse, bir ülke hesabına paralı ajanlık değilse, para karşılığı etki ajanlığı değilse ne olabilir?

Kıbrıs Son Dakika (http://www.kibrissondakika.com/onbinlerce-dolarlik-amerikan-odenekleri.htm) internet sitesinin haberine göre; Amerika’nın Atina, Güney Kıbrıs ve Ankara büyükelçilikleri aracılığıyla, özel şahıslara ve kurumlara yönelik “devlet yardımı” şeklinde 2008 yılına kadar on binlerce dolar para “dağıtılmış.”

Habere göre, Kıbrıs Rum kesiminde yayınlanan “Fileleftheros” gazetesi, Yunanistan’da yayın yapan “Ethnos tis Kiriakis” gazetesi tarafından dün açıklanan Amerikan belgelerine yer vermiş. Gazeteye göre, aralarında başka ülkelerin vatandaşlarının da bulunduğu, Amerikan yardımı alan kişilere sözleşme imzalatmışlar. Belgelerin; BM tarafından hazırlanıp iki kesimin onayına sunulan Annan Planı’nın hazırlanması sırasındaki dönemin ardından, Washington’daki yetkililer tarafından gizlilik kapsamından çıkarıldığını yazan gazete, Amerikan Hükümeti’nin ilgili biriminin, öncesinde alıcıların isimlerini silmesiyle, dört yıllık çabanın ardından, üç büyükelçiliğe 1.331 adet ödeme sözleşmesi teslim ettiğini belirtiyor.

Gazetenin haberine göre, gizlilik kapsamından çıkarılan belgeler, ABD Dışişleri Bakanlığı “Review Authority”ye bağlı Theodore Sellin imzasını taşımaktaymış. Üç başkentteki Amerikan büyükelçiliklerinin, çoğunlukla lise öğretmenlerini, öğretim üyelerini, siyasetçileri, gazetecileri, ekonomi dünyasından kişileri ve “opinion leaders” ismini verdiği fikir üreten liderleri gözetleyip bunlara arasından seçtiklerine para dağırtığını yazan gazete, Amerikalıların ödenekleri UNDP ve UNOPS aracılığıyla ulaştırdığını da belirtmiş.

http://www.kibrissondakika.com/onbinlerce-dolarlik-amerikan-odenekleri.htm sitesinin haberine göre, Yunan gazetesinin haberinden, gazetenin elinde bulundurduğu belgelere göre, Kıbrıs’ta aralarında ortak sergiler, geleneksel şarkılar için cd çıkarılması gibi faaliyetlerin bulunduğu iki toplumlu programları ileriye götürmeleri için belirli kurumlara ve kişilere yönelik olarak çok sayıda Amerikan yardımı dağıtıldığı ortaya çıkmış durumda.

Amerikan Büyükelçilikleri, kendi çıkarları için binin üstünde (1331) insanı ve örgütü maaşa bağlamışlar ve paralı ajan olarak çalıştırmışlar. Bunların isimlerinin de yakın zamanda açıklanacağını göreceksiniz.

Acaba KKTC’de Amerikan fonlarından beslenen, gazeteciler, akademisyenler ve öğretmenler ile sivil toplum örgütü maskesi altında faaliyet gösteren kuruluşlar hangileridir? Hükümetin bunları açığa çıkarmasını bekliyoruz.

Eğer hükümet ya da Cumhurbaşkanlığı makamında görevli olup Amerikan fonlarından yararlananlar çıkarsa, bunlar hakkında ne gibi işlemler yapılacağını merak ediyorum. Bu isimleri yakın zamanda yayınlayacağız. Bakalım ilgililer bu konuda ne yapacaklar. Bekleyip gereceğiz.


Doç.Dr. Birol Ertan

Odatv.com

15 Kasım 2010 Pazartesi

Cemil Çiçek'e KKTC'de protesto


Türkiye'nin Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Cemil Çiçek, KKTC'nin 27'nci kuruluş yıldönümünü için gittiği Lefkoşa'da protesto edildi.
DHA) -- 'GAP' uçağı ile gelen Çiçek, havalimanından makam otomobili ile çıkışı sırasında bir grup tarafından protesto edildi. Türkiye'nin KKTC'nin izlediği ekonomik politikalarını belirlediğini öne sürerek bundan vazgeçmesini isteyen sendika üyeleri Ercan Havalimanı kavşağında toplandı. Protestocu grup, üzerinde 'Türkiye elini toprağımızdan çek', 'Cemil Çiçek senin maaşın ne kadar', 'Bu memleket bizim', 'Ülkemiz satılık değil' yazılı pankartlar açtı. Çiçek'in geçişi esnasında sloganlar atan grubun taşkınlık yapmasını önlemek için polis güvenlik önlem aldı.Protestoculardan Kıbrıs Amme Memurları Sendikası Başkanı Ahmet Kaptan, ülkede hükümet ve KKTC Meclisi olduğunu ancak ülkede demokrasi olmadığını söyledi. Kendilerinin Kıbrıs Türkü'nün çalışanlarını temsil ettiğini ve Türkiye'nin KKTC'ye getirdiği yeni paketleri koltuklarının altına alarak dönmelerini söyledi. Kıbrıs Türkü'nün asla kimsenin baskısına boyun eğmeyeceğini söyleyen Kaptan bu anlayışla Türkiye'yi adada istemediklerini söyledi.Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası Başkanı Güven Varoğlu ise, Türkiye'nin 'dayatmalarına' boyun eğmeyeceklerini ve Devlet Bakanı Cemil Çiçek'in yolladıkları paketlerle dönmelerini istediklerini söyledi. Çiçek'ten açıklamaBu arada Çiçek, KKTC Başbakanı İrsen Küçük ile işbirliği anlaşması yaptıkları Merdi Otel'de kendisine yönelik protesto gösterisine ilişkin soruları yanıtladı. Çiçek, bu tip protestolara üniversite yıllarından beri alışık olduğunu anlatırken, "Yeşil yattın öbür tarafında bağıranlara ne kadar benziyorlar. Dedim ki acaba bu tarafa kutlamalar mı geldiler" dedi.KKTC Başbakanı İrsen Küçük, Türkiye'den güç almamaları halinde Cumhuriyet olgusuna ulaşamaz durumda olacaklarını belirtirken, "Bazı kendini bilmez sendikacıları şiddetle kınıyorum. Türkiyesiz Kıbrıs Türkü'nün olmayacağını herkes bilir" diye konuştu.

23 Ekim 2010 Cumartesi

İhraç, ama nasıl?



Akay Cemal
Yeşilırmak Kapısı’nın, açıldıktan sonra da daha çok konuşulacağını yazmıştık. Nitekim konuşuluyor da!..
Bölgenin kaderi değişecek mi, üretim artacak mı, refah düzeyi yükselecek mi, turizme yönelik adımlar atılacak mı, yoksa?..
Tüm bunlar soru işaretleridir ve başta bölge olmak üzere, her Kıbrıslı Türk’ün yanıtlarını da bilmesi gerekmektedir. Üstelik bunları bilmek bir haktır da!..
Ama şu anda kimse bunların yanıtlarını bilmemektedir. Çünkü ortada ne bir plan var, ne de program. Karşı tarafta mı?.. Onlar, çok önceden yaptı hesaplarını, kitaplarını…
Bölgenin ekonomik gelişmesine ağırlık verdiler, öncelik tanıdılar, yönetimi ile, kilisesi ile yatırımları ve yatırımcıları teşvik etmekle kalmayıp, her türlü desteği sağladılar. Kısacası koruyup kolladılar. Yeşilırmak, Gemikonağı, Lefke ve Güzelyurt bölgesinde biz bunları yapabildik mi?..
Her neyse; Cavit Atalar başkanlığında Yeşilırmak Yedidalga Üreticiler Birliği’nden bir heyet, Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Zorlu Töre’yi ziyaretinde, bölgenin en üretken ve kaliteli ürün çıkaran bölgesi olduğunu söyledi, Yeşilırmak Kapısı’nın açılışının bölgeyi canlandıracağına inanç belirtti.
1963 yılında bölgeden İngiltere’ye çilek ihraç edildiğini anlatan Atalar, 1963 olaylarından sonra bunun sona erdiğini, bölgeye başka köylerden gelen nüfus ile halkın ancak TC Kızılay yardımlarıyla yaşamını sürdürebildiğini kaydetti. Atalar ayrıca elektrik ve mazotun çok pahalı olmasından yakındı, “Rum Yönetimi, yıllarca Pirgo’ya yardımda bulundu. Kapının açılmasıyla da Pirgo’yla rakip duruma düştük” dedi.
Peki; böyle bir durumda ne yapmak gerek?..
Başta çilek olmak üzere, Yeşilırmak-Gemikonağı bölgesinde üretilenler, İngiltere veya diğer Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelere ihraç edilebilir mi?..
‘Yeşil Hat Tüzüğü’ ağır aksak gidiyor.
Bırakın, ‘Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nü, Yeşil Hat Tüzüğü uyarınca Güney’e ihraç edilmesi gereken ürünlere bile olmadık bahaneler yaratılıyor, gerekçeler öne sürülüyor.
Çünkü ekonomik yönden sizin güçlenmesini istemezler. Bunun için de her türlü zorluk çıkarılıyor. Hele ‘Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün Avrupa Parlamentosu’nda gündemden düşürülmesinden sonra…
Kıbrıs Türk Sanayi Odası’nın da işaret ettiği gibi, Avrupa, bu kararıyla çözüm isteyen tarafı bir kez daha cezalandırdı, iki tarafı da tatmin edebilecek adil ve kalıcı bir çözümü arzulamayan tarafı ise ödüllendirdi.
Yeşil Hat Tüzüğü çerçevesinde, ürünlerin Güney Kıbrıs’a satılmasını, kamyonların, otobüslerin Rum tarafına geçmesini engelleyen zihniyet bu sefer de Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nü gündemden düşürdü. Avrupa Birliği bu konuda seyirci olmaktan ve suskun kalmaktan öte ne yapabildi?..
Sanayi Odası’na göre, bu kararla Kıbrıslı Türkler ile AB arasına bir duvar örüldü. O ‘duvar meraklıları’, acaba bu konuda ne diyecek?..
Avrupa Birliği (AB) ve Avrupa Parlamentosu, Annan Planı’na evet diyen Kıbrıslı Türklere verdikleri sözleri tutacaklarına, bu tür dayatmacı kararlarla Rumların istemi doğrultusunda Kıbrıs Türk halkını bu kararla köşe sıkıştırmayı amaçlamıyor mu?..
Bal gibi de amaçlıyor. Bu güne kadarki politika ve davranışlarıyla Kıbrıslı Türkleri, Rumların egemenliğindeki ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yamalama siyaseti gütmüyor mu?..
Gütmüyorsa, verdiği sözleri yerine getirsin, KKTC üzerindeki izolasyonları kaldırsın.
Tüm bunlar karşısında Kıbrıs Türkü boyun mu eğecektir?..
Çok zor günlerde bile boyun eğilmiş değildir.
Kliridis de geçenlerde bunları itiraf etmek zorunda kaldı. Ancak her şeye rağmen koşullar değişmiştir. Ekonomide başarılı ve güçlü olan ülkelerin, hemen her alanda eli de güçlü ses vermektedir. Kıbrıs’ta da müzakere masasında elleri güçlenmektedir.
Buna rağmen çaresiz miyiz, zavallı mıyız?..
Asla!..
Cavit Atalar’ın da ifade ettiği gibi çilek ve öteki ürünlerimizi ihraç edebilme olanaklarına sahibiz. Yanı başımızda 70 milyonluk bir pazar vardır.
Elimizin uzanamadığı yerde, Türkiye’nin omuz vermesi, açılamayan kapıları açması gerekir. Çünkü burası, aynı zamanda Türkiye’nin vitrinidir, ön cephesidir, Güneyindeki kara parçasıdır. Üç buçuk Rum ve şımarık Avrupa’nın elindeki kozlara karşı elbette -küçük de olsa- bizim de, Türkiye’nin de kozları vardır.
‘İhraç, ama nasıl?’ başlığını kullanırken, yeniden Mersin Gümrüğü ve KTHY olayına değinmek istemedim.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Bugün Berat Kandili


Bugün Berat Kandili
Kandiliniz kutlu olsun
Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Berat Kandili'nin, Müslümanlar için fırsat kapısı olduğunu belirtti. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Berat Kandili'nin kutlanacağını belirterek bu gecenin insanların hata ve günahlarından dolayı tövbe edeceği Allah'tan mağfiret dileneceği önemli bir gece olduğunu söyledi.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Berat Kandili dolayısıyla yayımladığı mesajda, bu gecenin, ''Bilerek veya bilmeyerek işlenen hata ve günahlardan tövbe ederek, günahların kalplerde bıraktığı kirlilikten arınma, sıkılan ve bunalan ruhların Yüce Rabbimizin rahmetine ve mağfiretine ulaşması adına Müslümanların önüne açılmış bir fırsat kapısı olduğunu'' belirtti.
Bardakoğlu mesajında, 26 Temmuz Pazartesi gününü salıya bağlayan gecenin af, merhamet ve mağfiret gecesi olarak kabul edilen Berat Kandili olduğunu ifade ederek, Hz. Muhammed'in bu gecede Cenab-ı Allah'ın kendisinden bağışlanma dileyenleri affedeceğini, içtenlikle yapılan duaları kabul edeceğini müjdelediğini vurguladı.
Ramazan ayının müjdecisi olan bu gecenin, inananların kulluk bilinci ve hesap verme şuuruyla suç ve yanlışlardan kaçınmaları, günahlardan arınmaları ve Yüce Yaratıcı'nın sonsuz rahmet ve merhametine iltica etmeleri gerektiğini bir kez daha hatırlattığını dile getiren Bardakoğlu, mesajında şu görüşlere yer verdi:''Bu itibarla Berat gecesi, bilerek veya bilmeyerek işlenen hata ve günahlardan tövbe ederek, günahların kalplerde bıraktığı kirlilikten arınma, sıkılan ve bunalan ruhların Yüce Rabbimizin rahmetine ve mağfiretine ulaşması adına Müslümanların önüne açılmış bir fırsat kapısıdır.
Milletimizin kandil olarak adlandırdığı bu geceler, dünyanın koşuşturması içerisinde varlık ve yaratılış gayesini adeta unutup sonu gelmez emeller ve hevesler peşinde koca bir ömrü heba eden bizlere, özümüze dönme ve kendimizi sorgulama, geçici olanla kalıcı olanı fark etme, kalp gözümüzü açma ve gönül dünyamızı temizleme fırsatı sunar.
Ayrıca Rabbimize, kendimize ve bütün insanlığa karşı sorumluluklarımızı hatırlatır, bu görevlerimizi ihmal edip etmediğimizi yeniden düşünme, tövbe ederek geçmişi affettirme, dua, azim ve kararlılıkla geleceği inşa etme imkanı sağlar.''Günümüz dünyasında, sadece ferdi ve ailevi mutluluğu değil, toplumsal hayatı, barış, huzur, dayanışma ve kardeşlik içinde yaşayabilmeyi tehdit eden maddi manevi pek çok olumsuzluğun yaşandığına dikkati çeken Bardakoğlu, Kur'an-ı Kerim'deki ''Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O çok bağışlayan, çok esirgeyendir'' müjdesinin farkına vararak günah ve kusurlardan dolayı tövbe edilmesi gerektiğini ifade etti.Bardakoğlu, ''İbadet ve dualarla Rabbimize yakınlaşmalı, Yüce Mevlaya, ailemize, çocuklarımıza, çevremize, milletimize ve tüm insanlığa karşı olan görev ve sorumluluklarımızı yeniden hatırlayarak yeni bir ümit ve kararlılıkla geleceğe bakma melekemizi güçlendirmeliyiz'' değerlendirmesinde bulundu.
Berat Kandili'nin kurtuluş, af ve arınma gibi anlamlara geldiğini kaydaden Bardakoğlu, bu mübarek gecenin sunduğu manevi iklime dikkat çekerek şunları kaydetti:''Kur'an'ın öğrettiği 'Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka kaybedenlerden oluruz' vb. dualar, tövbe istiğfarlar ve yakarışlarla beratımızı almamızın ancak, nüzulünün 1400. yılını idrak ettiğimiz hayat rehberimiz olan Kur'an-ı Kerim'i anlamakla, yaşamakla, Sevgili Peygamberimizin bizlere miras bırakmış olduğu sünnetini ve evrensel ahlaki erdemleri hayatımıza yansıtmakla mümkün olacağını hatırımızdan çıkarmamalıyız.
Gündelik hayatın getirdiği sıkıntılarla bunalan ruhlara, manevi hayatın ihmaliyle daralan kalplere bir kandil olması dileğiyle aziz milletimizin ve yurt dışında yaşayan vatandaş ve soydaşlarımızla birlikte bütün İslam aleminin Berat Kandili'ni kutluyorum. Yapacağımız ibadet, dua ve yakarışların bizleri istikamet sahibi yapmasını temenni ediyor, bu gecenin, ülkemizin, İslam aleminin birlik, dirlik ve beraberliğine, insanlığın hidayet, barış ve huzuruna, bütün müminlerin tövbe ve dualarının kabulü ile arınma ve affına vesile olmasını Yüce Allah'tan niyaz ediyorum.''
AA

7 Haziran 2010 Pazartesi

facebook'ta Memleket Meseleleri



Kıbrıs Türk'tür Türk Kalacak! Sonsuza dek! Ya hepsini verecegiz,ya ugrunda olecegiz.KKTC YASAYACAK!!!










Saffet Soykal
Politikamız bu olmalıdır. Miskinlik seregielemeye yeter. Bu bizim en doğal hakkımızda. Bebek katili Rumlara adanın idaresini t,müule vereceğimizi sananlar varsa aldandıklarını anlasınlar.









Sabih Samur
K.K.T.C. Sancağı ile Kızılay Bayrağı'nı dahi karıştırabiliyorsa insanlar yeteri kadar o sancağa sahip çıkılmadığı ve her ortamda gururla dalgalandırılmadığı endişesi duyuyordum düne kadar.Şu an şükürler olsun, görüyorum ki canım Kıbrısımda bambaşka bir rüzgâr esiyor.İnsanlar hem "Kıbrıslıyım" hem de "Önce KKTC" diyebiliyor!En içten saygı ve sevgilerimi sunuyorum.Esen kalın,...





Saffet Soykal
Bu gurur okşayıcı ve sitemkar endişeli durumların yerini alan son takdir edici sözlerin için asıl biz sana sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz Sabihçiğim dostum.



















28 Nisan 2010 Çarşamba

Talat gitti sıra Tayyip'te


Yes Be Annem…

Nasıl gelmişti Talat?

ABD dolarlarıyla…

AB yalanlarıyla…

Karen Fogg ajanlarıyla…

AKP yardımlarıyla…

Annan’ın planlarıyla…

Gümbürtüyle, patırtıyla…

Ve ne demişlerdi?

Yes Be Annem!!!

ABD Irak’a ordusuyla girerken,

Batı âlemi mazlum kanına girerken,

işte tam o günlerde Türk Kıbrıs’a da dolarlarıyla, ajanlarıyla, satılık adamlarıyla saldırmışlardı. Kıbrıs’ta yaşanan, Turuncu Devrimlerin ilkiydi. Gürcistan’dan, Ukrayna’dan ve Kırgızistan’dan önce…

Sokaklarda satılmış ruhlar ya da kandırılmış ruhsuzlar, ellerinde AB, ABD ve hatta Rum’un bayrakları, “Yes Be Annem” diye haykırıyordu.

Denktaş’a “taş”, tarihin en büyük soykırımlarından birini engellemiş Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ise işgalci diyorlardı. Ne günlerdi ama!

AKP yeni iktidara gelmişti.

Medya, Abdullah ve Tayyip hep bir ağızdan bir Denktaş’a saldırıyor, bir de ABD tezkeresi geçmedi diye komutanları suçluyorlardı.

“Gerçek AKP iktidarı ancak Kıbrıs’ta Denktaş devrilirse kurulur” diyorlardı.

Denktaş’ı belki hiç yıkamayacaklardı ancak TSK’nın zirvesine kadar çıkan bir köstebek Annan Planı için aynı cümleyi kurmasın mı: “Yes Be Annem!”

İşte Türk tarihinde yeni bir ihanetin adıydı bu. Savaş alanında şehit kanlarıyla kurtarılan ve anlaşma masalarında padişahın haremindeki bir cariye gibi Batı’ya satılan vatan toprakları listesine Kıbrıs eklenecekti.

Mısır, Kıbrıs, Teselya, Girit…

2. Abdülhamit bir kalemde İngiltere ve Yunanistan’a koca koca vatan topraklarını bırakmıştı.

3. Abdülhamit Tayyip ise Cumhuriyet’i yıkmak için şimdi ikinci kez Kıbrıs’ı satacaktı.

1974 şehitlerinin mezarları üzerinde dans edeceklerdi.

Gözleri fırıl fırıl dönen, parlak suratlı, dazlak kafalı Talat hazırdı.

Onlar vatan satıcılığına hep hazırdı: “Yes Be Annem”

BYE BYE BE ANNEM

Peki ya ne oldu şimdi?

Her gelişin gidişi varmış değil mi?

Güzelim Kıbrıs şivesiyle kıçına Türk tekmesi yemiş, yampiri yampiri yürüyen bilmem kaç kuşaklık İngiliz ajanına, şimdi biz haykırıyoruz: “BYE BYE BE ANNEM! BYE BYE”

Bye bye Talat!

Ajanlık hep para eder sananlara bye bye!

Bu halk her yalanı yutar sananlara bye bye!

Tehditlerle ve küfürlerle sıradan insanları yıldırabileceklerini sananlar bye bye!

Her şeyi para sananlar, halkı da kendi gibi bilenler bye bye!

Bye bye Talat!

“Benim arkamda ABD var. AB var. AKP iktidarı var. Ve hatta Hristofyas var. Bana bir şey olmaz, sırtım yere gelmez” diyenlere bye bye!

Emperyalizmi yenilmez sananlara bye bye!

Bye bye Talat!

Bin bir türlü dış müdahale, rüşvet ve tehditle oy alınca işte demokrasi diyenler...

Ancak halktan sandıkta ders alınca ağzını bozup yine halka küfredenler…

Bye bye!

Bye bye Talat!

Türk’ü bölenler, Türkiye’den, anavatandan gelip Kıbrıs’ta mücahitlik yapanlara, emeğiyle çalışanlara, namusuyla yaşayanlara “karabaş” diyenler, “işgalci defol” diyenler, “KKTC kurulunca ağladım” diyenler, Türklüğünden utanıp “ben Kıbrıslıyım” diyenler… Bye bye!

Bye bye Talat!

Kıbrıs Türk’ünü soykırımdan kurtaran Türk Ordusu’na faşist, gözü gibi sevdiği vatan parçasını kendi vergileriyle kişi başına milli geliri 15 bin dolarlık bir cennete çeviren Türk milletine işgalci diyenler… Bye bye!

Bye bye ABD!

Bye bye Obama!

Kahraman Türk askerini adadan kovup, kendi katillerin için açacağın askeri üssü unut!

Yürü anca gidersin! Bye bye Hillary!

Her başı sıkıştığında Vaşington’a çağırdığın Talat’ı da al. Yürü anca gidersin! Bye bye AB!

Alın size iki Kıbrıs…

Güneyini tepe tepe kullanın. Kuzeyi bizim. Yürü anca gidersin! Bye bye İngiltere!

Bundan sonra Türk Kıbrıs’a ancak turist olarak gelirsin. Yürü anca gidersin! Bye bye gözlemcisi, diplomatı, ajanı, özel temsilcisi, Sorosçusu, NGOcusu!

Hem KKTC’yi tanıma, hem de kirli paraların, iğrenç tehditlerin ve yalan vaatlerinle her seçimde halkın boğazına sarıl! Sen de yürü anca gidersin! Bye bye satılık medya!

Bu halk seni ne zaman dinledi ki! Bir de utanmadan Talat için adaya çıkarma yaptınız. Karen Fogg’un fonlarından, Tayyip’in TMSF’sinden tıkına tıkına şiştiniz yetmedi mi?

Talat’ın atacağı kemiğe mi kalmıştınız? Hadi siz de yaylanın. Anca gidersiniz. Bye bye BM! Annan’ı da, planlarını da, masalarına da al git! Hepinizin suratına… BYE BYE BE ANNEM! BYE BYE!

Sana da Bye Bye Be Tayyip! Ve nihayet bye bye be Tayyip!

Padişah bey ne oldu? Hani her şeye gücünüz yeterdi. Askerin belini ilk Kıbrıs’ta kırmıştınız. Şimdi de mücahit torunları ilk tekmeyi belinize orada indirdi.

Bu sefer sana hayır diyen bir Ordu da yoktu. Denktaş bir kenara çekilmişti. Her şey elindeydi. ABD, İngiltere ve AB, herkes senin ve Talat’ın arkasında...

İhanet metinleri masada…

Kıbrıs’ı satmaya, Potamya’dan ırkdaşlarına peşkeş çekmeye ramak kalmış.

Ne oldu be Tayyip! Bir şeyi unuttun galiba. O adada yaşayan bir de halk var. Unuttun mu? Bakanlarını adaya gönderdin, milletvekillerini adaya gönderdin, yetmedi belediye başkanlarını bile adaya gönderdin. Ama bu sefer gittikleri her köyden yaka paça kovuldular.

Bir tanesi kös kös adayı terk ederken şöyle diyordu: “Ben buraya tatil yapmaya geldim, UBP’liler beni dövüyordu.” Kardeşim sen Kayseri’ye de gitsen, Samsun’a da gitsen, Kıbrıs’a da gitsen olacak olan bu! Otur oturduğun yerde. Bırak Kıbrıs’ı!

Bir dahaki seçimlerde bak bakalım Türkiye’de başına neler geliyor!

Talat elinde cep telefonu, köy köy dolaşıp, tek tek vatandaşa Tayyip’in attığı destek mesajını gösteriyordu.

Yıllarca küfrettiği anavatan için “Türkiye beni destekliyor, ey Türkiyeli vatandaşlarım Tayyip’in hatırı için bana oy verin!” diyordu.

Bre cahiller, bilmez misiniz ki AKP Türkiye’de yıkılıyor.

İlk seçimde Nasreddin Hoca’nın kavuğu gibi gümbür gümbür gidecek!

Kıbrıs’ta size ne hayrı dokunsun?! Bu halk Tayyip’ten yaka silkmiş, Talat’ı ne yapsın!

18 Nisan günü Kıbrıs’taki seçimlerde sadece Talat’ın değil, Tay­yip’in de pantolonuna ayakkabı izi çıktı.

Kıbrıs Türk’ü aslında “Bye bye be Tayyip” dedi.

Bir işgal ordusu gibi geldi AKP. İlk Kıbrıs’a girdi. Sonra her yere. Ancak ilk olarak da Kıbrıs’tan atıldı. Sıra Türkiye’de…

Turuncu Devrimler bitti, Sıra Al Devrimlerde Yeryüzü arınıyor. Hiçbir şey aynı kalmıyor. Volkanlar patlıyor. Zelzeleler toprağı sarsıyor. Gökten yağmurlar iniyor ve sel suları ABD emperyalizminin kirli bir cerahat gibi ülkeleri kaplayan iktidarlarını sürükleyip gidiyor.

Halklar asla sonsuza kadar esir edilemez. Her emperyalist işgalin bir de ricatı vardır. Her vatanda direnen birileri mutlaka bulunur.

Ezilen halklar için her yenilgi, büyük bir zaferin ebesidir. Tarihi hayatları kadar kısa sanan zayıf karakterli işbirlikçiler için emperyalizm yenilmezdir.

Paraları sonsuz, silahları ölümcül, orduları yenilmez gözükür.

ABD Irak ve Afganistan’a saldırdığında ne diyorlardı? “Bir haftada taş devrine dönecekler. Türkiye aptallık yapmasın yoksa bizim de başımıza aynısı gelir.”

Üstünde bilmem kaç bin dolarlık teçhizatı, çelik yeleği, gece görüşlü dürbünü ve beş bin dolarlık maaşıyla coni girdiği yerleri yaktı, yıktı, tecavüz etti, soydu.

Ama sonunda mazlumun tokadını yedi ve hem Irak’ta hem Afganistan’da belasını buldu. Silahla yapamadıklarını parayla yapabildiler mi peki?

Turuncu devrimler dalgası güya tsunami gibiydi. Soros girdiği ülkede hemen iktidarı devirecekti. Dolarlar havada uçacak, insanlar meydana koşacak, turuncu flamalar, ABD bayrakları açılacak ve tek bir ABD askerinin burnu kanamadan ülkeler teslim alınacaktı.

Ama bakın ne oldu?

Sırayla tüm turuncu iktidarlar devriliyor.

Kırgızistan’da linç olmaktan zor kurtuldular.

Ukrayna’da liderleri barajın altında kaldı.

Gürcistan’daki kendi ülkesini parçalattı.

Turuncu dalga geri çekiliyor.

İlk Azerbaycan dik durdu. Hop dediler. O kadar basit değil.

Sonra gerisi geldi. Domino taşı gibi tüm ülkeleri devireceğiz diyorlardı. Devrilen CIA ajanları oldu.

Peki ya, ilk turuncu devrimlerin yaşandığı yerler?

Birincisi Türkiye, ikincisi Kıbrıs’tı.

Kıbrıs’ta da artık Soros’un turuncusu değil, Türk’ün kırmızısı, mazlumun bayrağı var.

Ve geldi sıra birinci Turuncu Devrime…

AKP’nin kara ihtilali, Kürt-İslam faşizmi, ABD’nin ilk başarılı turuncu devrimi, ilk silahsız işgaliydi.

Bütün turuncu kafalar gitti. En sona Tayyip kaldı.

Ne demişler? Türk’ün jetonu geç düşer. Ama bir düştü mü? Geç olsun güç olmasın.

Kıbrıs’ta devrilen domino taşı, Ankara’daki faşistleri de devirecek.

Müjdeler ey halkım, güzel günler geliyor!

Turuncu devrimler devri kapandı. Ay yıldızlı al devrimler geliyor!

Tayyip Efendi! Demek ki halk yol gösterince, Lale Devri bitermiş.

Ne ABD silahı ne de kirli dolarları kâr etmezmiş. Talat’ı gördün. Sıra sende.

Öyle telefon dinlemek, komplo kurmak, asker tutuklatmak gibi değil bu iş.

Halk oy vermeyince, ayağa kalkıp silkelenince bir akşam kendini sokakta buluyorsun.

Ve bir bakmışsın muhaliflerinin ensesinde cellâdın giyotini gibi işleyen devlet makinesi, senin tepene binmiş.

Telefonlarda başka kulaklar, mahkemelerde başka celpler, mavi kırmızı ışıklı ekip arabalarında başka tutuklular…

Talat sıradan bir kasaba politikacısı…

Bilmem kaç kuşaklık bir İngiliz memuru ailenin son medarı iftiharı…

Köşkten çıkar gider. Güneyde Hristofyas’la uzosunu içer, şeftali kebabını yer.

Emeklilik hayatını rahat yaşar. Peki, ama Tayyip bu halk sana da “bye bye” deyince, sefahat masasından kalkma vakti gelince sen nasıl hesap ödeyeceksin!

Kırgızistan’da Bakiyev önceden bir kaçış rotası belirlemiş.

Bizce şimdiden sen de düşünmeye başla.

Çünkü bu halk sana sadece “Bye Bye Be Tayyip” demeyecek,

“şöyle gel bakalım iki dakika buraya” diye kenara da çekecek!
Kaynak: Hüseyin Tuna, Facebook

20 Nisan 2010 Salı

ARTIK BİR MİAD DOLDU, BİR KABUS SONA ERDİ…

KKTC’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri oldu, bitti.
Beklenen netice birinci turda belli oldu.
Başbakan ve Ulusal Birlik Partisi (UBP) Genel Başkanı Derviş Eroğlu KKTC’nin üçüncü cumhurbaşkanı seçildi. Kendisini ve bu neticeyi alan UBP’yi kutlar, memleket için hayırlı uğurlu olmasını dilerim.
Annan Planı ortaya çıktığından beri tedirgin ve huzursuzdum. O günden beri kabus içindeydim. Yazar oldum, hatta laf aramızda Şair-Yazar kesildim. Dert dinledik, dert yandık. Kısmet bu günlere imiş. Bir miat doldu, bir kabus sona erdi.
Artık “Tek devlet, tek vatandaşlık, tek temsiliyet” yok.
“Çift devlet, çift vatandaşlık, çift temsiliyet” var.
Eskiden Rumlar bizi hem öldürürler, hem de dönüp kurtarırlardı. Bu defa ve gerçekten kendi kendimizi kurtardık.
1963’de “Kanlı NOEL” ile bizlere saldırdıklarında ve bir hafta içinde 200 kişiyi katlettiklerinde, esasında bize topsuz tüfeksiz ve şehitler vere vere savaşmayı, kendi kendimizi savunmayı öğretmişlerdi.
15 Temmuz 1974’de Sampson denen tetikçi ile, Makarios’a karşı ihtilal yaptıklarında ise Anavatan’ın anlaşmalardan doğan haklarını unutmuşlar, Ada’da “bey de biz paşa da biz” diyerek, Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmek (ENOSİS) istemişlerdi.
Bu defa da Mutlu Barış Harekatı ile Anavatan bizleri kurtarmıştı. En son 24 Nisan 2004’de Annan Planı Referandumunda %76 “Hayır” oyu çekerek üçüncü defa bizleri yok olmaktan kurtarmışlardı.
Rumların ENOSİS tutku ve hırsları akıllarından önde gidiyordu. Onlara göre “Ada’da Türk yoktu, varsa da öldürülmeliydi. Görüldüğü yerde ezilmeliydi.
“En iyi Türk ölü Türk’tü.” Ada onların idi. Bu anlayışları 1821 Megalo İDEA isyanından beri değişmemişti.
Büyük Ebedi Umutlar (Megali İDEA) yeminlerinin 8.inci maddesi Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı idi. Ada’nın Güney yakasında değişen hiçbir şey yoktu. “Bunlar insan mı” diye şaşırıp kalan hep biz oluyorduk.
Aman Tanrım bu nasıl bir kindir? Ulan Gosdi “Sen Güney’de ben Kuzeyde otursak kıyamet mi kopar? Yoksa sana dokunan bir şey mi var? Ölen benim, öldüren sensin.
Bu gün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin sokaklarında dolaşırken hayretler içinde kalıyorum. Her köşe başında 4 tane şehit ismi. Bu ne kin bu ne garaz be yavrum?
Artık mutluyum.
Bir kabus bitti. “Kıbrıs Türk’ü bu seçim kararı ile kararını verdi. “ÇİFT DEVLET, ÇİFT EGEMENLİK, ÇİFT TEMSİLİYET”, “Ada’da ben de varım”, dedi.
Üstelik Kıbrıs Türk seçmeni bu kararını Ankara’ya rağmen, ona rağmen Ben de varım,” dedi. Neden Ankara’ya rağmen!?
Çünkü KKTC’de henüz oylama devam ederken, Erdoğan NTV’de Talat’tan yana tavır koyuyor, seçim yasalarını inadına ihlal ediyordu.
Suçluydu. Bu seçimlerle bir şey daha noktalanmıştır. “Barış için bir adım önde koşanların, çözümsüzlük çözüm değildir,” diye yırtınanların devri sona ermiştir.
“Kürt açılımı” dedi, Samsun’da Ahmet Türk’ün suratını dağıttılar.
Sonra da, “Sen misin bunu yapan?” Samsun Ladik’te inadına kendi il hudutları içinde, iki polisimiz öldürüldü. Varılan nokta bu…
İşsizlik ordusu büyüyor. Bir milyonsekizyüzbin kişinin ağzı açlıktan kokuyor, aç yaşıyor.
Devletin borçları 650 milyar doları buldu.
Başbakanımız maşallah her gün birilerini suçluyor, birileri ile çatışıyor, muhalefeti yok sayıyor, “Laiklik nedir”, anlamıyor, hukuk dünyasına tu kaka diyor, millete sövmeden duramıyor. Yetersizliğin öfkesini milletten çıkarıyor.
Türkiye’nin altını üstüne getirmiş, şimdi de Başkanlık sisteminden dem vuruyor. Gelgelelim; Kendini bilen, kendi varlığı ile gurur duyan Kıbrıs Türk Toplumu özgür ve egemen karakterini kanıtlıyor.
Türk Dünyasının kurtuluşunu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden başlatıyor. “İkinci kurtuluş Ankara’daki iktidardan olmalıdır”, diye yol gösteriyor.
Bir de Talat, Kuzey Afrika’ya damadın yanına çekilse, işler daha rahat olacak.
Haydi hayırlısı.

Hüseyin Laptalı
YeniVOLKAN Gazetesi

13 Nisan 2010 Salı

Mehmet Ali Talat'ın Yanıtı

ADAM
Talat'ın Kıbrısı
Söyleşi: Erdal Güven
Doğan Kitap


Sayfa 149

-Örnek aldığınız, size ilham veren bir lider var mı?

"Sevdiğim, saygı duyduğum liderler elbette var ama bana ne kadar ilham verdiklerini doğrusu değerlendiremiyorum. Ama mutlaka bilinçaltımdan ya da açıkça ilham aldığım kişiler vardır.
Belki de birçoğundan alıyorum ilhamı.
Ama şu anda somut olarak söylemem zor..."
Mehmet Ali Talat

28 Mart 2010 Pazar

27 Mart 2010 Cumartesi

Hristo-fiyasko'nun maskesini düşürmenin tam zamanıdır



Hüseyin Macit YUSUF

Yeniçağ Gazetesi







Başkanlık görevinde ikinci yılının dolması nedeniyle basın toplantısı düzenleyen Rum lider faşist Hristo-fiyasko, “Rum tarafının (sözde)Türk işgalinin sona ermesiyle ilgili yaptığı iki kesimli, iki toplumlu federasyon önerisinin acı verici bir uzlaşma olduğunu” söylemiştir.
İki kesimli, iki toplumlu federasyon hedefinin terk edilmesinin tehlikeli bir yanlış olduğunu da dile getiren Hristo-fiyasko, uluslararası hukukun ve BM tüzüğünün Türkiye tarafından ihlal edildiğini, Türkiye’nin olumsuz tavrını değiştirmesi gerektiğini yinelemiştir.
Basın toplantısında çözüm için takip edilen stratejik bir hedefin bulunduğunu dile getiren Hristo-fiyasko, “Bütünlüklü bir anlaşma olmadan hiçbir şey üzerinde anlaşılmış değildir” ilkesine dayalı müzakerelerin süreceğini belirtti.
Anavatan Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın beşli konferans önerisine karşılık olarak da, “BM, AB, Yunanistan, Türkiye, İngiltere, Kıbrıs Cumhuriyeti ve iki toplum temsilcilerinin katılacağı” uluslararası bir konferans önerisinde bulunan Hristo-fiyasko, bu önerileriyle uluslararası tanınmış varlık olarak “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni odak noktasına koyduklarını ifade etti.
Hristo-fiyasko, ortak açıklama yayımlanmasına, “ara anlaşma olarak addedilmemesi ve Türk tarafının bundan istifade etmemesi ön koşuluyla” itirazının bulunmadığını ifade etti.
Hristo-fiyasko, göçmenlere seslenirken de, KKTC Taşınmaz Mal Komisyonu’nu görmezden gelmeleri ve başvurularını ileriye götürmemeleri çağrısını yineledi. Hristo-fiyasko, sorunun toplu başvurularla değil, siyasi sorunun çözümüyle giderilebileceğini de ekledi.Hristo-fiyasko göreve gelmesinin ikinci yılında, federasyonun doğru ve çıkar bir yol olmadığını bir kez daha ikrar etmiştir.
Hatırlanacağı üzere Hristo-fiyasko aylar önce yaptığı bir açıklamada federasyonu ‘ara formül’ olarak gördüğünü, esas ana hedefe, yani Enosis’e ulaşmak için ‘şimdilik’ federasyona inanır gibi görünmek zorunda olduklarını açıklamıştı.Hristo-fiyasko düzenlediği basın toplantısında iki taraf arasında görüş ayrılıklarının varlığını ve bunların çözümünün de zaman alacağını açıklamıştır. Hristo-fiyasko iki taraf arasında uzlaşılması mümkün olamayacak hususların da varlığına dikkat çekerken; KKTC Cumhurbaşkanı Talat’ın ‘anlaşma hususunda iyimserim’ açıklaması ile hemfikir olmadığını belirtmiştir.
Hristo-fiyasko aslında yoldaşı Talat’ın yeniden KKTC Cumhurbaşkanı olarak seçilmesini istememektedir. Hristo-fiyasko KKTC’ye sonuna dek inanmış ve içinde egemen KKTC’nin olmayacağı bir anlaşmayı hiçbir şartta imzalamayacak olan Başbakan Derviş Eroğlu’nun seçilmesini tercih etmektedir.
Hristo-fiyasko böylelikle görüşmelerin kilitleneceğinin ve nihayette de Türk tarafını bütün dünyaya uzlaşmaz taraf olarak lanse etme imkanına kavuşacağının şeytani hesaplarını yapmaktadır.
Vakit kaybetmeden Hristo-fiyaskonun bu şeytani ve kurnazca planını bozmak gerekmektedir. Bunu bozmak için AB, ABD ve BM’ye ve dünya kamuoyuna gerekli uyarılar şimdiden yapılmalıdır. Hristo-fiyasko’nun maskesi şimdiden düşürülmelidir.
Şeytani planı ve Hristo-fiyasko’nun olumsuzluğu örnekleriyle afişe edilmelidir. Yoksa Hristo-fiyasko’nun planı istediği şekliyle çalışırsa çok zor durumlara düşmemiz, yeniden uzlaşmaz taraf olarak damgalanmamız işten bile değildir.
Rumun ve Hristo-fiyasko’nun uzlaşmaz olduğunun yüzlerce kanıtı belgeleriyle dünya kamuoyu ile hemen paylaşılmalıdır.
Elimizdeki bu belgeler KKTC’nin tanınması için, ileride oldukça faydalı olacaktır. Anavatan Türkiye bu konuda her türlü katkısını ve gücünü ortaya koymaktan çekinmemelidir.
Yunanistan’ın iflası da dahil olmak üzere birçok alanda güç kaybeden Rum-Yunan ikilisine ders vermenin tam zamanıdır...

20 Şubat 2010 Cumartesi

Pazar Günü Fıkrası


Kars'ta bir yerel TV halkın arasına karışarak gündelik hayata dair röportajlar yapıyor.

Muhabir, yaşlı bir amcaya mikrofon tutup soruyor;


- Nasilsin dayi, eyi misen?

- Sukur ogul, cani tasirem, eyiyem, coh eyiyem.

- Halin, keyfin, sagligin da eyi midir?

- Eyidir, he, coh eyidir.

- Sehirden, hizmetlerden memnun musun?

- Nasi soz!

- Validen, kaymakamdan, belediye başkanından?

- Hic eyle olur? Bizim agzimiz dovlete ne diyebilir.

- Yani memnunsun.

- Allah dovlete millete, kaymakam bege, bolediye basganimiza zeval vermesin.

- Memnunsun?

- Dovletimiz, kaymakamimiz, basganimiz , sanli ordumuz basimizdadir, her ne olursa bir fiil o dakika yanimizdadir. Ben vatanima nasi serzeniþ ederem?Amma, benim derdim baskadir

- Allahina gurban dayi, soyle nedir?

- Doksan sene once buraya Ruslar girdi ya?

- He girdi.

- Hani bu belediye binalarini, okullari, cesmeleri,istasyonu, yollari,kaldirimlari Ruslar yaptilar ya?

- Rus isgalinde yapildi degil mi dayi?

- He.

- Hec benim dovletime, milletime sozum olur mu?

Ben aha bu Ruslarin avradini s.......

Doksan sene once bukaldirimlari, caddeleri yapipgittiler,

bir gun olsun bi kere Kars'a gidek, yollar bozuldu mu,kanallartikandi mi demediler,...

insan bi gelir de bakar buralara, hec bele olur?

16 Ocak 2010 Cumartesi

Dr. Fazıl KÜÇÜK


Kıbrıs Türk'ünün Özgürlük Mücadelesi Önderi DR. FAZIL KÜÇÜK'Ü ölümünün 26. yıldönümünde saygıyla ve Kıbrıs Türk Halkı için verdiği varoluş mücadelesinden dolayı da büyük bir onur ve gururla anıyoruz..