23 Ekim 2010 Cumartesi

İhraç, ama nasıl?



Akay Cemal
Yeşilırmak Kapısı’nın, açıldıktan sonra da daha çok konuşulacağını yazmıştık. Nitekim konuşuluyor da!..
Bölgenin kaderi değişecek mi, üretim artacak mı, refah düzeyi yükselecek mi, turizme yönelik adımlar atılacak mı, yoksa?..
Tüm bunlar soru işaretleridir ve başta bölge olmak üzere, her Kıbrıslı Türk’ün yanıtlarını da bilmesi gerekmektedir. Üstelik bunları bilmek bir haktır da!..
Ama şu anda kimse bunların yanıtlarını bilmemektedir. Çünkü ortada ne bir plan var, ne de program. Karşı tarafta mı?.. Onlar, çok önceden yaptı hesaplarını, kitaplarını…
Bölgenin ekonomik gelişmesine ağırlık verdiler, öncelik tanıdılar, yönetimi ile, kilisesi ile yatırımları ve yatırımcıları teşvik etmekle kalmayıp, her türlü desteği sağladılar. Kısacası koruyup kolladılar. Yeşilırmak, Gemikonağı, Lefke ve Güzelyurt bölgesinde biz bunları yapabildik mi?..
Her neyse; Cavit Atalar başkanlığında Yeşilırmak Yedidalga Üreticiler Birliği’nden bir heyet, Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Zorlu Töre’yi ziyaretinde, bölgenin en üretken ve kaliteli ürün çıkaran bölgesi olduğunu söyledi, Yeşilırmak Kapısı’nın açılışının bölgeyi canlandıracağına inanç belirtti.
1963 yılında bölgeden İngiltere’ye çilek ihraç edildiğini anlatan Atalar, 1963 olaylarından sonra bunun sona erdiğini, bölgeye başka köylerden gelen nüfus ile halkın ancak TC Kızılay yardımlarıyla yaşamını sürdürebildiğini kaydetti. Atalar ayrıca elektrik ve mazotun çok pahalı olmasından yakındı, “Rum Yönetimi, yıllarca Pirgo’ya yardımda bulundu. Kapının açılmasıyla da Pirgo’yla rakip duruma düştük” dedi.
Peki; böyle bir durumda ne yapmak gerek?..
Başta çilek olmak üzere, Yeşilırmak-Gemikonağı bölgesinde üretilenler, İngiltere veya diğer Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelere ihraç edilebilir mi?..
‘Yeşil Hat Tüzüğü’ ağır aksak gidiyor.
Bırakın, ‘Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nü, Yeşil Hat Tüzüğü uyarınca Güney’e ihraç edilmesi gereken ürünlere bile olmadık bahaneler yaratılıyor, gerekçeler öne sürülüyor.
Çünkü ekonomik yönden sizin güçlenmesini istemezler. Bunun için de her türlü zorluk çıkarılıyor. Hele ‘Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün Avrupa Parlamentosu’nda gündemden düşürülmesinden sonra…
Kıbrıs Türk Sanayi Odası’nın da işaret ettiği gibi, Avrupa, bu kararıyla çözüm isteyen tarafı bir kez daha cezalandırdı, iki tarafı da tatmin edebilecek adil ve kalıcı bir çözümü arzulamayan tarafı ise ödüllendirdi.
Yeşil Hat Tüzüğü çerçevesinde, ürünlerin Güney Kıbrıs’a satılmasını, kamyonların, otobüslerin Rum tarafına geçmesini engelleyen zihniyet bu sefer de Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nü gündemden düşürdü. Avrupa Birliği bu konuda seyirci olmaktan ve suskun kalmaktan öte ne yapabildi?..
Sanayi Odası’na göre, bu kararla Kıbrıslı Türkler ile AB arasına bir duvar örüldü. O ‘duvar meraklıları’, acaba bu konuda ne diyecek?..
Avrupa Birliği (AB) ve Avrupa Parlamentosu, Annan Planı’na evet diyen Kıbrıslı Türklere verdikleri sözleri tutacaklarına, bu tür dayatmacı kararlarla Rumların istemi doğrultusunda Kıbrıs Türk halkını bu kararla köşe sıkıştırmayı amaçlamıyor mu?..
Bal gibi de amaçlıyor. Bu güne kadarki politika ve davranışlarıyla Kıbrıslı Türkleri, Rumların egemenliğindeki ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yamalama siyaseti gütmüyor mu?..
Gütmüyorsa, verdiği sözleri yerine getirsin, KKTC üzerindeki izolasyonları kaldırsın.
Tüm bunlar karşısında Kıbrıs Türkü boyun mu eğecektir?..
Çok zor günlerde bile boyun eğilmiş değildir.
Kliridis de geçenlerde bunları itiraf etmek zorunda kaldı. Ancak her şeye rağmen koşullar değişmiştir. Ekonomide başarılı ve güçlü olan ülkelerin, hemen her alanda eli de güçlü ses vermektedir. Kıbrıs’ta da müzakere masasında elleri güçlenmektedir.
Buna rağmen çaresiz miyiz, zavallı mıyız?..
Asla!..
Cavit Atalar’ın da ifade ettiği gibi çilek ve öteki ürünlerimizi ihraç edebilme olanaklarına sahibiz. Yanı başımızda 70 milyonluk bir pazar vardır.
Elimizin uzanamadığı yerde, Türkiye’nin omuz vermesi, açılamayan kapıları açması gerekir. Çünkü burası, aynı zamanda Türkiye’nin vitrinidir, ön cephesidir, Güneyindeki kara parçasıdır. Üç buçuk Rum ve şımarık Avrupa’nın elindeki kozlara karşı elbette -küçük de olsa- bizim de, Türkiye’nin de kozları vardır.
‘İhraç, ama nasıl?’ başlığını kullanırken, yeniden Mersin Gümrüğü ve KTHY olayına değinmek istemedim.