16 Mart 2008 Pazar

"İki toplumlu, iki kesimli federasyon": Ne anlıyoruz ?


İnsanlar bazen karşılarında duran en aleni şeylere bakarlar, ama onları görmezler; en yüksek sesle çalan müziği duyarlar ama dinlemezler; en yalın yazıyı okurlar ama özümsemezler! Yıllardır hatta onyıllardır siyasi hayatımızın bir parçası haline gelmiş şu "iki toplumlu, iki kesimli federasyon"un ne gibi evrelerden geçtiğini ve gerçekte ne anlama geldiğini hiç düşündük mü? Düşünmeye başlasak iyi olur, çünkü "yeni süreçte" yine önümüze konacak "temcit pilavı" budur!
Aşağıdaki özet, bundan birkaç yıl önce, son dış görev yerim olan Washington'daki bir düşünce kuruluşundaki panelde yaptığım bir sunumdan alınmıştır. Katılımcılardan birisi Kıbrıs'ta taraflar "iki toplumlu, iki kesimli federasyonu" kabul ettiklerine göre niye bunu hayata geçiremedikleri sorusunu sormuş, yönetici ise "çünkü bu formülden taraflar farklı farklı şeyler anlıyorlar" yanıtını vermişti. Konuyla meşgul olmuş birisinin bunu izah etmesinin istenmesi üzerine ise KKTC Temsilcisi olarak gözler bana çevrilmiş, ben de şu açıklamada bulunmuştum:
"1970'li yılların ortalarından beri karşımızda duran bu söylemin coğrafi zemini 2 Ağustos 1975'te iki taraf arasında Viyana'da varılan anlaşmayla resmileştirildi. Biz buna "nüfus mübadelesi anlaşması" diyoruz. Kıbrıs Rum tarafı ise bunu kabul etmiyor ve "Karpaz'da mahsur kalmış Rumlarla ilgili insani düzenlemeler" gibi laflarla anlaşmanın esasını çarpıtmaya çalışıyor. Halbuki, bu anlaşma uyarınca, 1974 olaylarında Güney'de kalmış 8,000'in üzerinde Kıbrıslı Türk, kalıcı olarak Güney'den Kuzey'e, 10,000'e yakın Rum da Kuzey'den Güney'e taşınmıştı. Adına ne derseniz deyin, bu nüfus aktarması (ki tarihte benzerleri, örneğin Türkiye ile Yunanistan, Hindistan ile Pakistan arasında yaşanmıştır) "iki kesimli" diye bilinen coğrafi zemini oluşturuyor.
"İki toplumlu federasyon" kavramı ise siyasi literatüre resmen 1977 Denktaş-Makaryos anlaşmasıyla girdi. 4 Maddeden oluşan bu Doruk Anlaşması'na "iki kesimlilik" kavramının açıkça yazılmaması, Makaryos'un "henüz bunu halkıma kabul ettiremem" şeklindeki itirazından kaynaklanıyordu. Dolayısıyla, "iki kesimlilik" bu anlaşmanın metnine açıkça yazılmadı ama "her toplumun idaresi altındaki toprak" denmek suretiyle içeriğine işlendi. Eğer "toprak" yerine "topraklar" denmiş olsaydı, iki toplumdan her birinin idaresinde birden fazla toprak parçası olacaktı ki bu "iki kesimli" değil "kantonal" diye bilinen çok bölgeli bir düzenleme anlamına gelecekti.
"Ama mesele burda bitmedi. Anlaşmanın imzalanmasından birkaç ay sonra Makaryos öldü. Sayın Denktaş, onun federasyonu kabul etmiş olmaktan ötürü "kahrından öldüğünü" söylüyor! Yerine geçen Kipriyanu'ya federasyon fikrini şeklen dahi olsa kabul ettirmek iki yıl aldı. 1979 Denktaş-Kipriyanu Doruk Anlaşmasıyla bu kavram yeniden teyit edildi. Ama "iki kesimlilik" yine açıkça yazılmadı. Bu kavramı iki halkın coğrafi zeminde yeniden gruplaşması olarak değil de, sadece "idari bir düzenleme" olarak takdime çalışan Kıbrıs Rum tarafı, "iki kesimli" (bi-zonal) yerine "iki bölgeli" (bi-regional) ibaresini kullanmaya başladı. Böylece bir yıl daha kaybedildi.
"İki toplumlu, iki kesimli federasyon" kavramı bir bütün olarak ilk kez açıkça Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin görüşmeleri başlatan 9 Ağustos 1980 tarihli Açış Konuşması'nda yer aldı. Aldı da, bunu içerik olarak değil sadece bir "etiket" olarak kabul eden Kıbrıs Rum tarafı, kelime oyunları ve oyalama taktikleriyle bunun hayata geçirilmesini engelledi. O kadar ki, Kipriyanu döneminin Dışişleri Bakan Nikos Rolandis, onun "hiçbir zaman federasyon istemediğini" açıklayarak istifa etti. Bir süre sonra Kipriyanu da öldü. (Sayın Denktaş kendisiyle her anlaşma imzalayan Rum liderinin ölmesinin Rumlar açısından hayra alamet olmadığını söylüyor!)
"Bunu takip eden yıllarda, Vasiliu tam bir "imaj yaratma" politikası güttü; Klerides Avrupa Birliği'ne yöneldi, biz konfederasyon tezini ortaya attık ve geldik Papadopulos'la Annan Planı dönemine! Söz konusu Plan'da "iki kesimlilik" "iki toplumluluk"tan ayrılarak sulandırıldı; yani bir kesime diğer taraftan nüfus aktarılması öngörülerek bir anlamda 1975 nüfus mübadelesinin sonuçları ters çevrilmeye çalışıldı. Bu arada Kıbrıs Türk halkının veto hakkı kaldırıldı ve bazı anayasal güvenceler sulandırıldı. "Global mal-mülk değişimi" de sulandırılarak "iki kesimliliğe" halel getirildi. Tüm bunlara rağmen, barışsever halkımız büyük bir risk alarak Plan'a evet dedi. Rum tarafının reddetmesi nedeniyle Plan'ın uğradığı akıbeti ise biliyorsunuz!
"Bunları hatırlatmamın nedeni, 30 yıllık uğraşlardan sonra, 8 Temmuz "Gambari" anlaşmasıyla başladığımız noktaya geri döndüğümüzü anlatmak içindir. Herkesin "iki kesimliliğin" ve "iki toplumluluğun" ne anlama geldiği konusunda bir fikri var. Federasyonların ne tür bir yönetim şekli olduğu konusunda da. Ama Kıbrıs'taki taraflar bu kavramlardan çok farklı şeyler anlıyorlar. Bizim, Kıbrıs koşullarında bir federasyondan anladığımız, yeni bir ortaklıkta eşit yetki paylaşımı ile yönetime etkin katılımımızdır. Kıbrıs Rum tarafı ise sayısal üstünlüğüne dayanarak kendilerin tahakkümüne kapıyı açacak bir düzenleme istiyor. Önümüzde yıllardır bir "dış kabuk" olarak duran "iki toplumlu, iki kesimli federasyon" formülünün içini bir türlü dolduramamamızın nedeni işte budur!"


KAYNAK : Osman Ertuğ KIBRIS GAZETESİ 13 Mart 2008

Hiç yorum yok: